2014 yılı Türkiye’nin dış politikası açısından sorunlu, sarsıntılı ve krizli geçti. Yıla çevremizdeki iki önemli kriz damgasını vurdu. İlki Şubat ayında başlayan ve şu sıralarda istikrara kavuşmuşa benzeyen Ukrayna kriziydi.
Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı sırasında Tatarlar aracılığıyla Türkiye’nin krize taraf olması kaçınılmaz görünüyordu. Ama Türkiye etkin bir siyaset ve diplomasiyle hem sorunun dışında kaldı, hem de Tatarlar hakkında söz söyleyebilme, Rusya ile konuşabilme imkanını elinde tuttu.
İkincisiyse IŞİD’in Kobani’ye saldırısıyla tırmanan Suriye kriziydi. IŞİD tehdidine karşı askeri tedbir alan ABD Türkiye’yi yanında görmek istedi. Türkiye ise soruna doğrudan taraf olmanın, askeri müdahalenin içinde aktif olarak bulunmanın getireceği yükü kaldırmak istemediği için direndi.
***
Haklı nedenleri de vardı. Önceliği rehin alınmış konsolosluk personelini ve ailelerini zarar görmeden ülkeye geri getirmekti. Rehineler şimdiye kadar pek kimsenin başaramadığı bir operasyonla geri gelince de muhataplarından kapsamlı bir Suriye sorunu çözüm planı talebinde bulundu.
Talebinin karşılanmamış olması yüzünden ve tabii ki İŞID belasını kendi üstüne çekmek istemediğinden Türkiye direnirken, çözmeye çalıştığı Kürt sorununun doğrudan muhatabı PKK da direnmekte, Türkiye’den Kobani’ye girmeden Kobani’ye destek vermesini istemekteydi.
Ekim başında Türkiye zor seçimlerle karşı karşıya kaldı. Siyaset gerildi, sokaklara şiddet bulaştı, onlarca insan hayatından oldu. Ama sorun yine siyaset ve diplomasiyle, dış politikadaki kararlı çizgiden sapmadan yönetildi. Peşmerge ve ÖSO’nun Kobani’ye geçişinin sağlanması, Amerika’nın Kobani’yi öncelikleri arasına alması sayesinde kriz eşiği aşıldı.
Çözüm sürecini rayından çıkartabilecek ve aynı zamanda Türkiye’yi IŞİD ile savaşa sokabilecek bir olasılık savuşturuldu. Suriye sorunu tabii ki çözülmedi, tabii ki PKK ile olan “dolaylı” müzakerelerde problemler var. Maksimalist taleplerin nasıl karşılanacağı, sürecin ne kadar uzayacağı meçhul. Cizre deseniz dün yine karışmıştı.
Ancak hem Suriye sorununun çözümü, hem de PKK’nın siyasi sürece katılımının sağlanması konusunda güçlü emareler mevcut. Türkiye bariz bir şekilde çözüm istiyor. Sürece destek yüksek. İktidar kanadında da kararlılık görülüyor. Yalçın Akdoğan ve MİT süreci olması gerektiği gibi götürüyor.
Suriye cephesinde de sorunun siyasi çözümü için BM de, Rusya Federasyonu da devrede. İran aktif bir şekilde çalışıyor. NATO eski Genel Sekreteri çağrışımları çok olan Bosna tarzı bir çözümden söz ediyor. Türkiye’nin yeni bir Cenevre sürecine desteği zaten tam.
Bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüksek sesli eleştirileri yüzünden normalleşmeyen Mısır-Türkiye ilişkileri konusunda da yeni yılda yeni gelişmeler bekleyebileceğe benzeriz. Başbakan Yardımcısı Arınç’ın yaptığı açıklamalar umut verici. Mısır’la barışan Katar Emiri’nin “zamanlaması manidar” Türkiye ziyareti de bir yakınlaşma olabileceğine işaret ediyor.
Eğer Mısır-Türkiye ilişkileri normalleşirse, Türkiye’nin hem bu ülkenin iç işleri hakkında “dostça uyarılarda bulunmasının”, hem de Mısır ve İsrail üstünden bölgesel hegemonya mücadelesi verdiğine inanan Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerinin normalleşmesinin önündeki en önemli engel kalkacak.
***
Görünen o ki yeni yılda AB ile olan ilişkilerinde de ilerleme sağlanacak. Türkiye hukukun üstünlüğü ilkesinin dahi çiğnendiğini düşünen AB ülkelerini sadece üst düzey ziyaretlerle ikna edebilir mi bilinmez ama belli ki Kıbrıs sorununun çözümü yolunda adımlar atacak, çözümü güven arttırıcı önlemlerle destekleyecek.
Barbaros gemisinin geri çekilme planı, Anastasiades’e geçmiş olsun ziyaretinde bulunulması teklifi, iflasın eşiğindeki Kıbrıs Havayolları’nın THY tarafından alınması önerisi Gümrük Birliği kaynaklı sorunların aşılması, müzakere sürecinin canlanması için yeni fırsatlar yaratacağa benzer.
Türkiye isterse Ermenistan ile olan ilişkilerin normalleşmesini de 1915 trajedisinin 100’üncü yılı anma etkinlikleri çerçevesinde sağlayabilir. Hatta azınlık haklarının sembolü kabul edilen Heybeliada Ruhban Okulu’nu bile açabilir. Bakarsınız 17 Mart seçimleri Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesine de vesile olur.
Hak ihlallerini ortadan kaldırıp, hukukun üstünlüğü konusunda doğan şüpheleri dağıtabilirse, bir de siyasetini Yüce Divan yoluyla aklayabilirse 2015 dış ve iç politikada Türkiye için tam anlamıyla yeni, umut dolu ve mutlu bir yıl olur...