MHP lideri Bahçeli’nin çağrısından sonra AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İyi Parti’ye yönelik kucaklayıcı söylemi görünen o ki doğru anlaşılamadı.
Gerçekte İyi Parti’nin elini siyaseten güçlendiren bu her iki çağrının kıymeti İyi Parti tarafından da yeterince bilinmedi.
Peşinen “Cumhur ittifakı içinde yer almayız!” tepkisi kelimenin tam anlamıyla bir siyasetsizlik halidir. Bir parti ancak bu kadar ayağına sıkabilir.
Sosyolojik tabanın siyasi merkezin ittifaklar politikasındaki belirleyici önemine dikkat çekilen çağrılarda birilerinin ısrarla İyi Parti sosyolojisini CHP sosyolojisine yakınlaştırıp Erdoğan karşıtı bir siyasi zemine oturtmaya çalışması aslında İyi Parti’ye kurulan bir siyasi tuzaktan ibaret.
Kimsenin İyi Parti’ye kendisini lağvedip MHP’ye koşulsuz katılması çağrısında bulunduğu yok. “Evine dön!” çağrısı baktığım yerden bana böyle görünmedi. Cumhurbaşkanımızın İyi Parti sosyolojisi üzerinden yaptığı birlik/birleştiricilik çağrısı da ilkesizlik içermiyor. En önemlisi sadece önümüzdeki seçim stratejisiyle veya taktiğiyle alakalı değil. Bence asıl özünde devletin ve milletin bekasını önceleyen partilerin bir aradalıklarının önemine vurgu yapıyor. Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler ve saflaşmalar bu birlikteliği her türlü seçim mülahazalarının üstünde zorunlu ve değerli kılıyor.
İyi Parti’nin teşekkür ederek bu teklifi vakti geldiğinde değerlendireceğini açıklamakla yetinip kendini ittifaklar sisteminin kilit önemdeki partisi konumuna yerleştirmesi beklenirken alelacele Cumhur İttifakı içinde yer almayacağını veya yer alabilmeleri için sistem değişikliğini olmazsa olmaz bir koşul olarak ileri sürmesi siyasi akılla pek bağdaşır gibi görünmüyor.
İyi niyetle yapılmış bir siyasi teklife verilecek dil demokratik diyalojinin ve müzakerenin dili olmalıydı.
İyi Parti’nin CHP’nin başını çektiği Erdoğan düşmanı bir kampın içine kendini yerleştirmesinin yeni dönemde tabanda nasıl bir tepkiye dönüşeceği görülecektir.
CHP asla HDP’siz, HDP ise zinhar CHP’siz olmaz. Bu ittifakın formülünün yeni dönemde nasıl olacağı şimdiden öngörmek mümkün değil. Bu durumda İyi Parti’nin geçmiştekine benzer yani gayrı resmî düzeydeki bir CHP-HDP ittifakı içinde yer almasının kendi içinde hiçbir siyasi ve sosyolojik yarılmaya dönüşmeyeceğini söyleyenler yanıldıklarını göreceklerdir.
İyi Parti muhalefet anlayışını CHP-HDP blokunun anlayışından uzaklaştırdığı ölçüde siyaseten anlamlı olacaktır. Kendini o bloka mecbur ve mahkûm hissettiği veya başka bir deyişle Cumhur İttifakı’na kapılarını kapalı tuttuğu ölçüde özgül anlamını yitirecektir. Dahası kendisini derinden yaralayacak iç tartışmaların ve kopmaların da girdabına sürükleyecektir.
ALLAH’IN AYETLERİ KONJONKTÜRE GÖRE DEĞİŞMEZ
Bazı aklı evveller veya kendilerini dinin tek sahibi olarak görenler, DEAŞ mantığını kuşanarak din üzerinden saldırmayı marifet bilmeye devam etsinler.
İftiraya ve kuru gürültüye gerek yok.
Bu zihniyet sahipleri geçmişte Cumhurbaşkanımızı da “mürted“ diye suçlamışlardı. Onların din anlayışına uygun düşünmeyen herkes dinden çıkmış sayılır.
Dediğim gayet açık:
-Kur’an evrenseldir. Her çağa ve çağdakilere inmiştir. Onun bir tek zaman ve tarih dilimiyle sınırlandırmak Allah’ın ayetlerini dondurmak anlamına gelir.
-Allah’ın ayetlerinin anlamını ve hikmetini bilmek lazım. Ayetlerin indiriliş sebepleri bunu anlamamızı sağlar. Her şey lafızdan ibaret değildir. Lafzı dondurmak, anlamı ve hikmeti öldürmek demektir.
-Lafız sabittir, değişmez. Lakin mana dinamiktir. Manaya uygun yorumlar çeşitlilik arz edebilir. Dinî görüşlerin çeşitliliği ve çoğulculuğu rahmettir. Bu olgu dini lafzın arkasındaki ilahî manayı tüm zamanların idrakine giydirerek ölümsüzleştirir. Allah’ın ayetlerini asrın idrakine uydurmaktan veya konjonktüre göre değiştirme önerisinde bulunmadığımı söylemek bile gereksiz.
-Allah’ın ayetlerinin tümü yoruma açık değildir. Onu da alenen belirttim. Manasıyla ve lafzıyla hiçbir yoruma açık olmayan ayetlerden yorum çıkartanlar sapkınlığa düşerler. Söz gelimi içki, kumar, zina vb. konulardaki veya başkaca konulardaki naslar asla değiştirilemez. Yeni bir yoruma tabi tutulamaz. Dolayısıyla Allah’ın ayetlerini konjonktüre göre değiştirmek istediğim iddiası kuru bir iftiradan ibarettir.
Miras bahsinde dediğim şudur: Erkeğin tüm ekonomik ve sosyal yükümlülükleri yüklendiği bir toplumda erkeğe tanınan hissesin kadınınkinden fazla olması (2’ye 1) adaleti sağlayan bir bölüşümdür. Aslolan adaleti sağlamaktır. Her koşulda eşitlik adaleti sağlamaz. Kadının aldığı bir pay sadece ve yalnızca kendisine ait iken erkeğin aldığı iki pay yalnızca erkeğe ait olmayıp ailenin tüm ekonomik yükümlülükleriyle alakalıdır. Bu durumda eşitlik erkeğe zulüm olur. Bu bölüşüm erkeğin kadından daha değerli ve üstün görüldüğü anlamına gelmiyor. Burada lafzın arkasındaki ilahî manayı ve amacı görmek lazım. Lafız gibi manayı ve muradı da dondurursanız Allah’ın ayetlerini belirli bir toplumla ve tarihsel süreçle kayıtlamış olursunuz.
Bu bir okuma biçimidir. Pek çok İslâm bilginin ve mütefekkirinin benimsediği bir anlayış tarzıdır. Bunu kabul etmek sizi daha iyi dindar yapmadığı gibi reddedip eleştirmeniz de sizi gerçek dindar veya dinin sahibi kılmaz.