Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ismi Başbakan olarak açıklandıktan sonra yazılanlara söylenenlere bakıyorum da, ‘Paralel Yapı’nın müdafii medya, Aydınlık, Sözcü, Ortadoğu gibi miadını doldurmuş katı ideolojik ajandalara kafayı gömmüş kesim ezberlerini tekrarlamakta gecikmedi: “Ahmet Davutoğlu Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına çekmeye çalışan biriydi ve onun başbakan koltuğuna oturması memleketin tümden felakete sürüklenmesi anlamına geliyordu.” CHP ve MHP sözcüleri de aynı fikri paylaştılar.
Yapacak bir şey yok, zira duçar oldukları ‘hastalık’ sahip oldukları ideolojinin artık ömrünün son demlerini yaşıyor olmasından... Herhangi bir tedaviye cevap vermesi mümkün gözükmüyor. O dar, katı, eski, zaman dışı ideolojik yaklaşımları defnetmeksizin ‘Yeni Türkiye’ye ayak uydurmaları imkansız. İşte bu yüzden hali hazırda en önemli problemimiz muhalefet...
‘Yeni Türkiye’nin, demokratikleşme adına herkesimi içine alan yeni bir toplum sözleşmesi inşa edebilmesi için bu kronik muhalefet sorununun aşılması gerekiyor. Yoksa ne kadar modifiye edersen et illa arıza veriyor.
Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığıyla ilgili şimdiden olumsuz kanaatlerini paylaşan kesimlerden duyduğumuz şu saçma argümanı kim bilir daha kaç kez duyacağız; “sıfır sorun dedi, sıfır komşu oldu”.
Ne pratikte ne teoride dikkate alınabilir bir tarafı olmayan bu yaklaşımın temelinde, dış politikada alışılageldik Kemalist-ulusalcı tutumun dışına çıkılmış olması yatıyor. Hatırlayın Hamas’ın 2006’daki seçim zaferinden sonra ilk ziyaretini Türkiye’ye yapması o günkü gazetelerde nasıl yer bulmuştu. Davutoğlu ilk o zaman hedef tahtasına oturtulmuştu. Seçilmiş meşru bir aktöre Türkiye’nin de tıpkı İsrail ve diğer Batılı ülkeler gibi terör örgütü demesi bekleniyordu.
Hep hedefte oldu
Davutoğlu o gün bugündür hedefte. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra en çok saldırıya maruz kalan isim... Bugün Başbakan’ın o olmasındaki en önemli etken de bence bu; AK Parti’nin içeride ve dışarıda izlediği politikayı kararlılıkla devam ettirecek olması.
Ahmet Davutoğlu danışmanlığı döneminden bugüne, özellikle Dışişleri Bakanlığı görevini yürüttüğü süre zarfında doğal olarak Türkiye’nin dış politikadaki en önemli aklı oldu.
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamları arasında zaten olması gereken uyumlu çalışmayı “padişah ve veziri” gibi 0-6 yaş zeka seviyesinin bile kaldıramayacağı bir mizahla hafife almaya ve olumsuzlamaya çalışan kesimlerin gösterdikleri bu tepki, Davutoğlu isminin ne kadar isabetli olduğunun da bir göstergesi.
Türkiye’nin önüne koyduğu temel meselelerle ilgili Davutoğlu’nun tavrını, tarzını iyi biliyoruz. Başbakan’ın değişmiş olmasının Türkiye’ye rota kırdırtmayacağını da. Ancak Ahmet Davutoğlu kendi imzasını atacak bir isimdir. Ve zaten Türkiye’nin Erdoğan liderliğinde geldiği bu günlerde Ahmet Davutoğlu’nun da bizzat imzası vardır.
Niçin Davutoğlu?
Dün Taha Özhan Star gazetesindeki köşesinde “Niçin Davutoğlu?” sorusuna yerinde bir cevap veriyordu: “Ahmet Davutoğlu’nu başbakanlığa taşıyan sürecin ana dinamiği yeni Türkiye ile olan ilişkisi oldu. Dışardan okuyanlar açısından, başarı-başarısızlık skalasında ele alınan gelişmeler, AK Parti açısından, neticeden bağımsız bir misyon meselesiydi.”
Kanımca “misyon” meselesi birinci sırada saymamız gereken husus. Davutoğlu’nun zamana ve mekana bakışında mündemiç bir “medeniyet perspektifi” var. Bu perspektif Türkiye’yi, geçmişin sorumluluğuyla geleceğe taşıyacak ve komşularını unutmadan büyütecektir.
Müslüman ülkelerde ayak seslerini işittiğimiz demokratikleşme süreçleri iç savaşlarla, darbelerle, İsrail’in bombalarıyla, mezhepçi politikalarla, IŞİD katilleriyle boğulmuş durumda. Fakat bu ila nihayet sürdürülebilir değil. Çünkü sandıkta kendini gören halkların bundan vazgeçirilmesi imkansız.
Hamas’ı desteklemekten vazgeçmiş bir İran’ın İsrail ve ABD için bile birinci tehdit olmaktan çıktığı yeni bir dönemdeyiz. Hiçbir aktör 2-3 yıl önceki pozisyonunda değil. Bir tek Türkiye o gün neyi savunuyorsa bugün de aynı şeyi savunuyor. Ve bu pozisyonuyla salt kendi çıkarını önceleyen ‘büyük güçleri’ açığa düşürüyor. Davutoğlu dışında hangi isim olursa olsun Türkiye bu iddiasından vazgeçmiş olarak algılanacaktı.
İşte bu yüzden de Davutoğlu!