Bir-iki Meral Akşener yazısı yazdım, hanımefendinin destekçilerinden yola çıkarak MDP’nin nasıl bir projenin ürünü olabileceğine ilişkin bazı tahminlerde bulundum; Özcan Yeniçeri dostumuz hemen ortaya fırladı: “Gördünüz mü? Korku dağı taşı sarmış...”
Neden Meral Akşener’den korktuğumuzu/korkmamız gerektiğini Yeniçeri dostumuz açıklasın.
Sonuçta, yasal ve anayasal hakkını kullanmıştır.
Bir siyasi parti kurmuştur/kuracaktır.
Başarırsa (halkın teveccühünü kazanırsa) Cumhurbaşkanı seçilip ülkeyi yönetecektir.
İyi yönetirse kalacaktır... Kötü yönetirse gidecektir...
Hepsi budur.
Bazıları yadırgıyor ama kamuoyu önünde söz söyleyen her siyasi yorumcu gibi, bu satırların yazarı da, MDP’nin nasıl bir projenin ürünü olduğunu anlamayı (ve kavlince anlatmayı) iş edinmiştir.
İşin içinde biraz da mesleki tecessüs vardır.
Özcan Yeniçeri dostumuzun da desteklediği ve muhtemelen aktif olarak içinde yer alacağı “Meral Akşener hareketi”nin sosyolojik zaruretle ortaya çıkmadığını, bir “mühendislik çalışması” olduğunu iddia etmiştim.
İddiamın arkasındayım.
Bir siyasal hareketin bu kadar “farklı” ve “çeşitli” destekçisi olmaz diye düşünüyorum. Üstelik ideolojik olarak kesişmeyen ve hiçbir “sosyoloji”nin bir araya getiremeyeceği çevreler (destekçiler) bunlar.
Bir siyasi hareket düşünün ki, Pensilvanya destekliyor...
Beyaz Türkler destekliyor, Beyaz Kürtler destekliyor.
Sağcılar, solcular, komünistler, faşistler, ateistler, liberaller, bir kısım dinciler destekliyor.
Doğan Medya Grubudestekliyor... BirGün gazetesi, Taraf gazetesi kalıntıları, Agos gazetesi, Sözcü gazetesi, Gezi’ciler, çapulcular, Kemalistler, Maocular, Leninciler, Troçkistler, “AK Partili” olduğunu söyleyen (başkasının tapulu arazisi üzerinde ruhsatsız inşaat yapmaya girişen) “fırıldaklar” destekliyor.
Firari Ekrem Dumanlı ve takımı destekliyor... Hasan Cemal, Duran Kalkan, Bese Hozat, Murat Karayılan, Doğan Akın, Osman Kavala, Altan biraderlerin “varisleri”, Cengiz Çandar, Martin Schulz destekliyor.
Peki, bu nasıl oluyor?
Özcan Yeniçeri dostumuz FETÖ iddialarıyla ilgili olarak da şunları söylüyor: “Yeni partiyi FETÖ’yle vurmaya çalışıyorlar. Tutmaz, tutamaz ve tutmayacaktır. İnandırıcılığı olmayan uyduruk iftira ve ithamların bumerang etkisi yaparak iftiracıları vurmasının ilahi bir yasa olduğunu hatırlatırız!”
Ben de bazı “hatırlatmalar”da bulunmak istiyorum.
Meral Akşener’in FETÖ’cü olduğu iddiası, evet, zorlama bir iddia gibi duruyor ama bazı hususların da açıklığa kavuşturulması gerekiyor.
Mesela, “FETÖ’cü değilim ama olsam bundan gurur duyardım” demiş, iktidara gelirse tutuklu FETÖ’cü polisleri salıvereceği sözünü vermişti.
Burada tavzihe muhtaç bir “durum” (bir itiraf) yok mu?
Biraz eskilere gidelim (Akşener’in MHP’li günlerine):
Bir mahkeme, sürekli “kongre kararı” alıyor, başka mahkemeler bozuyordu. Akşener yılmıyor, ısrarla aynı mahkemeye koşup bir kongre kararı daha aldırıyordu. O karar bozuluyor, haydi bir kongre kararı daha...
İlginçtir, Akşener’in istediği kararları çıkaran mahkemenin bazı üyeleri bugün FETÖ’den dolayı tutuklu bulunuyor.
İlginç değil mi?
Başka “ilginç” durumlar da var:
Mesela, sadece “genel başkanlık” için yarışan, başka da bir hedefi ve beklentisi bulunmayan hanımefendi, sanki genel seçimdeymişiz gibi sürekli “15 Temmuz’dan sonrası”nı işaret ediyordu: “15’inden sonra işler inşallah değişecek, göreceksiniz değişeceeek... Yurtta sulh, cihanda sulh inşallah...”
Niye 15 Temmuz’dan sonra?
Ne olacaktı ki 15 Temmuz’dan sonra?
Hatırlatmak gerekir mi, bilmem? Meral Akşener’in işaret ettiği tarihte (yani 15 Temmuz’da) bir darbe girişimi yaşandı. Darbe girişiminde bulunan komitenin ismi de “Yurtta Sulh Konseyi” idi.
İlginç, değil mi?
Ben Özcan Yeniçeri dostumuzun yerinde olsam, “Korku dağı taşı sarmış” şeklinde gerekçesiz böbürlenmeleri bırakır, tavzihe muhtaç bu “ilginçliklerin” peşine düşerdim.