Milli Takım maçları, gazozuna maçlar değildir. Bu da bir Abdulah Avcı’ya tavır koyma yazısı değildir. Deneyecek, görecek, alışık olduğumuz futbolcuların dışındakilerle bir takım yaratacak. Buna eyvallah derim.
Almanya’daki kampta Milli Takımımız Letonya ile mücadele ederken, ilginç bir görüntü ile karşı karşıya geldim. Golleri atan Milli Takımımız, özellikle Caner’in tetiklediği oyun anlayışıyla etkili oldu. Caner’in asistlerinde, akılcı futbol görüntüsü keyif vericiydi. Olcay ile kazandığımız golün organize edilişi ayrı bir zevk verdi.
Kayserisporlu Sefa’nın düşürülmesiyle kazanılan penaltıyı Selçuk gole çevirdik. Sonra goller kaçırdık. Olcay ile çok daha net bir pozisyondan yararlanamadık.
Bir ara kendi kendime düşündüm. Ne güzel bir Milli Takım seyrediyorum diye. Hatta biraz ileriye gideyim... Topu ayağa oynamak, takım halinde hücuma çıkmak, orta saha kontrolünü elinde tutmak... Sanki çakma Barcelona filan zannettim! Ne kadar yanılmışım bu düşüncede! Gauracs’ın golü, biz 2-0 öndeyken maçı farklı bir havaya soktu. Veysel’in uzaktan uçurtma golüyle, rahatladığımız hissettim. Az buz değil, 3 gol atacaksın, istediğini gibi oyunu kontrol altına alacaksın, karşıdaki takım da baskı kurmayacak, pres yapmayacak. Ama ikinci yarıda kalemize geçen Mert, yediği golleri seyreden olacak! Ben böyle bir kalecilik anlayışına her zaman karşıyım. Hele ki koltuk altından yemiş olduğu bir gol var ki, onu asla ve asla kabullenemiyoırum. Sabala’nın son golü, çok rahat götürdüğümüzü zannettiğimiz bir maçı soru işaretlerine düşürdü.
Avcı iyi niyetli... Değişik kadrolarla böylesine gazozuna milli maçları oynatıyor. Ama şu da biline ki, bir Milli Takım maçı, en alt sıralardaki amatör takımlarla oynarken bile, gazozuna değildir. Bu maçlar bizim ulusal duygularımızdır.
Kazanabileceğimiz bir maçta, bu skoru görebiliyorsan, Abdullah kardeşim; “Avcı ol” ama “Doğru Avcı ol” diyor ve yazımı noktalıyorum.