Günlerdir uluslararası medyadaki analizlere bakmaktayız. Doktorların ve bilim adamlarının yaklaşımında çeşitli farklılıklar olsa da, esas ana temelde ortak noktada buluşma söz konusudur.
Ve elbette ki devletlerin aldığı önlemler söz konusudur. Çünkü bilim dünyasının ve sağlık cephesinin çalışmaları, devletin tedbirleri ile sonuçlanabilmekte.
İlgi ve gururla takip ettiğim konu ise; Çin ve Almanya deneyimlerine “Türkiye tecrübeleri” olarak başlık girdi, uluslararası medyanın analiz diline. Tabii ki burada esas mesele, salgından kurtarma tedbirlerinden bahsediliyor. Ve elbette bir de İsveç gibi kuzey ülkelerinin yanaşması da söz konusudur. İsveç başından itibaren “hiçbir tedbire gerek yok, herkes hastalanmalı ve direnç sistemi gelişmelidir” diyor. Oysa geldiğimiz noktada, giderek artan vaka sayısından ve ölenlerden bahsetmek lazım. Yani tecrübeler içinde İngiltere’nin başındaki itinasız yanaşmanın, ABD’nin mesafeli duruşu, İsveç’in tamamen virüse bulaşarak çare bulunacağı bakış açısını da ekleyerek, tecrübelerin çeşitliliğinden bahsetmek lazım. Mesele Rusya herkesi analiz ettiğini ve gecikmiş tedbirlerine bakıldığında, özellikle Türkiye modeline odaklandığını yalın gözle görmemiz mümkündür. Halen doktorlardaki yorumları dinlediğimizde Rusya’nın ilim alanında tanımlama sürecinin bitmediği kanaati ağır basmakta. Ama diğer taraftan da Türkiye’nin dahil olduğu bir çoğu ülkede aşı üzerine çalışmaların başlatılması, “ortak düşmana karşı ortak mücadele” bakış açısı hüküm sürmekte.
Covid-19’la mücadelede Türkiye de ciddi sayfa açtı. Hem vatandaşının sosyal haklarını koruma konusunda, hem de sağlık konseptindeki tedbirleri ile önemli sınavı vermek üzere.
Yani Türkiye’de günde 30 bini hedefleyen test süreci, malzemelerin ve sağlık ürünlerinin başarılı biçimde bölüştürülmesi, ciddi bir profilinin olduğunun kanıtıdır. Bunun yanı sıra tabii ki böyle durumlarda devletlerin yardım çağrılarına cevap verme kapasitesi, büyük devletlerin konsepti. Türkiye yardım talebinde olan bir çoğu ülkeye yardım etmekten geriye durmadı.
Macaristan, Bulgaristan, İspanya’dan gelen teşekkür metinlerine baktığımızda, esas vurgunun dostluğa ve samimiyete olduğunu görmemek mümkün değil. AB’den istenen desteklere “hayır” cevabı alan bu Avrupa ülkelerinin bakış açısını, Türkiye’nin yardıma koşması, ileride siyaseten nasıl şekillendireceğini düşünmeden geçemedim.
Ve elbette ki Türkiye’de toplumla devlet arasındaki birlik ruhunun bu kadar pekişmesi ayrıca gurur membaı olmalıdır. Devletin, insanların mağdur edilmemesi için gerçekleştirdiği tedbirler, maskelerin bedava dağıtılmasından tutun, 3 ay kimsenin işten çıkarılamayacağı kararına kadar tüm alanlardaki fırsatçı bakış açısının önüne geçme gayreti, sosyal devlet alt yapısının nasıl ileriye taşındığının göstergesi olarak yorumlanmalı.
Ve tabii ki hastaneler ve yeni salgın hastanelerinin kuracağı haberleri uluslararası medyada en fazla dikkat çeken konuların başında, Türkiye’deki hastanelerin kapasitesi, yoğun bakım ünitelerinin seviyesi ve elbette ki yeni salgın taleplerine cevap veren cihazlar. Türkiye’de sağlık sisteminin 17 yılda geldiği nokta, şimdi tüm uluslararası zeminde Türkiye tecrübesi olarak kendinden bahsettirmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nasıl bir öngörüye sahip olduğunu ve nasıl halktan yana ve insandan yana siyaset anlayışı taşıdığını kanıtıdır.
Sağlık Bakanı Koca’nın tavrı, profesyonel kişiliği ve en esasında “insan” olması Başkanlık sisteminde doğru kişilerin işbaşına getirilmesi konusunda da herkesi hem fikir etmiş durumda. Türkiye’nin sağlık çalışanlarının doktorların birer kahraman gibi gayret sarfetmesi, ileride yeni yeni dizilere ve kitaplara konu olacak ben şimdiden yazayım. Evet, kesinlikle bu olanlarda bir mesaj, bir ders var ve iyi ki biz bu salgına Erdoğan başkanlığında ve O’nun devleti yönetme kabiliyeti çerçevesinde yakalandık.