İstanbul Film Festivali dururken başka festival yazılır mı şimdi? İdare ediverin, Polonya sinemasını, sanat ve sanatçılar hakkındaki filmleri, değişen dünyamıza değinen politik yapımları, favorilerimi ayrı ayrı yazılarda ele aldım... Ama bu yıl takvim böyle denk geldi Bari Uluslararası Film Festivali ile İstanbul Film Festivali çakıştı... Genel Kurulu Bari’de düzenlenen Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu - FIPRESCI’deki görevim nedeniyle ilk dört günde İtalya’da bulunmak zorunda kaldım... 89 yıllık tarihe sahip FIPRESCI’nin ilk kadın başkanı seçilmem dolayısıyla kutlama mesajları gönderen herkese ve tabii yaklaşık altı yıl önce bezgin ve bıkkınken mesleki heyecanımı, çalışma şevkimi geri kazandıran gazetem Star’a buradan içtenlikle teşekkür ederim.
İFF herkes gibi benim de “kıymetlimsss” ama ne yalan söyleyeyim Bifest’i de çok seviyorum! FIPRESCI’nin hamisi kıdemli festivalci ve yapımcı Felice Laudadio’nun sanat yönetmeni, İtalyan sinemasının efsane yönetmenlerinden Ettore Scola’nın başkanı olduğu Bifest’in o kadar çok cazip yanı var ki... Bu arada İstanbul programında “Scola Fellini’yi Anlatıyor” belgeselinin gösterildiğini anımsatayım. Scola, Bifest’in açılış konuşmasında yaptıkları festivalin “bellek” hakkında olduğunu söyledi... Geçen yılki müthiş Fellini retrospektifinin ardından bu yıl da Gian Maria Volonte retrospektifi yapıyorlar. Bütün filmleri ve tanıklarıyla o muhteşem sinema tarihlerini genç kuşaklara anlatıyorlar. Onlarca ünlü yönetmen ve oyuncu Volonte’yi anlatıyor özel seanslarda.
***
Bari ve İstanul programlarında pek çok ortak film var. İtalyan sinemasının geçen yıl öne çıkan iki filmi Daniele Luchetti imzalı “Mutlu Yıllarımız” ve geçen yıl Cannes’da üyesi bulunduğum, Miguel Gomes’in başkanlık ettiği Eleştirmenlerin Haftası jürisinin ödül verdiği “Salvo” da hemen göze çarpıyor.
Dört yıldır Bifest hakkında yazıp durduğum için tekrara düşmeyeyim diyorum ama Avrupa’nın dördüncü büyük tiyatrosu olan, yakın geçmişte restore edilen Teatro Petruzelli’ye her girdiğimde bir kez daha hayran oluyorum o binaya! Böyle bir gala mekanına sahip olmaya imrenmekten, özenmekten nasıl vazgeçeyim? İFF’in açılışını yaptığımız Lütfi Kırdar’dan şikayetim yok, iyi ki orası da gitmedi elimizden ama tarihi mekanların ağırlığı da bambaşka... Hele Petruzelli Tiyatrosu gibi dünyanın sayılı mekanlarından biri olursa... Sevgili Ferzan Özpetek’in yönettiği “La Traviata” operası da festivalden hemen önce bu şahane mekanda sahneye kondu. Normalde daha erken bir tarihte düzenlenen Bifest’in bu yıl Nisan’a kalmasının nedeni de “La Traviata”nın sahnelenmesi... Malumunuz bizim Ferzanımız İtalyanların da gözdesi!
Operalara ara verip sinemaya kucak açtığı zamanda da Petruzelli’nin sahnesi görkemini koruyor. Altıncı kez düzenlenen Bifest’e gitmeye başladığım dört yılda Taviani Biraderler’den Claudia Cardinale’ye kadar İtalyan sinemasını İtalyan sineması yapan isimleri gördüm, dinledim, izledim... Bu yıl da orta kuşağın önemli yönetmenlerinden Gianni Amelio, oyunculukla yönetmenliği bir arada yürüten ve popülaritesini koruyan Sergio Castellito, onunla aynı çizgide yürüyeceğinin müjdesini veren Valeria Golino, 2013 Avrupa Film Akademisi’nin ödüllerini toplayarak yeni kuşağın lideri konumuna geçen Paolo Sorrentino, İtalyan ustalar arasında az sayıda bulunan kadın yönetmenlerden Cristina Comencini, en ünlü filmi “Postacı”yı İtalya’da çeken Michael Radford geçti o sahneden! Paolo Sorrentino 6 Nisan akşamı Fellini Platin Ödülü’nü Golino’nun güzel ellerinden aldı. Golino, Türkiye’de de birçok festivalde gösterdiğimiz ilk filmi “Miele”nin başarısından memnundu, Bifest’teki İtalyan sinemasının son yıllarda yeniden yükselişe geçmesi dünyanın bütün sinemaseverleri için güzel bir haber. Bu sinemayı topluca takip etmek isteyenler için de Bifest en uygun etkinlik.