Hafız El Esad cehennemde. Evet, eski Suriye Devlet Başkanı ve görevde bulunan Devlet Başkanı’nın babası Hafız, 2000’de Lübnan Devlet Başkanı ile telefonda görüşürken kalp krizi geçirerek hayatını kaybettiğinden beri, orada kavrulup gidiyor. Bunu, Sidon ve Beyrut arasındaki yolu bloke etmiş olan ve dev sakalının 20 yılda uzadığına yeminler eden Sidonlu Selefi Şeyh Ahmet el Esir’den duydum. Din konusunda olduğu kadar biyoloji konusunda da kuşkucu biri olarak, iki iddiayı da kabul ettiğime emin değilim.
Fakat aşağıda betimlenen ve Suriye’nin milis müttefiki Hizbullah’ın elindeki tüm silahları Lübnan Devleti’ne teslim etmesini talep eden Sünni Şeyh Esir, Suriye krizinin dışında kalmak için dua eden Lübnan’da; Hizbullah yanlısı hükümeti, Hizbullah’ı ve pek çok başka hizipi sıkıntıya sokarak, aslında bir fenomene dönüşüyor. Söylentilere göre bu haftasonu, en az üçü çocuk beş Lübnanlı daha ülkenin kuzeyinde, Suriye top ateşinde öldürüldü. Şeyh Esir’in gözünde bu Hafız el Esad’ın oğlunun kalbine saplanan yeni bir hançer.
Tuhaf olan, tanıştığınızda Şeyh Esir kendi hakkında o kadar açıksözlü ki, ona gizlice saygı duymamak imkansız. Ona evli olup olmadığını sorunca, geriye giden gözleri çerçevesiz gözlüğünün ardında neşeyle ışıldıyor. “İki karım, üç çocuğum var” diyor 44 yaşındaki Şeyh. Ve daha yaşlı bir adam yanımdaki plastik sandalyeye oturarak mutlulukla gülümsüyor. “Babam eskiden şarkıcıydı, düğünlerde şarkı söylerdi. Fakat şimdi müezzin oldu ve camiimizde ezan okuyor.” Cık cık diyorum; ezan artık gerçek imamlar tarafından minareden okunmuyor; tüm Müslüman dünyası, ezanı yüksek sesli hoparlörlerden CD ile yayınlamak şeklindeki can sıkıcı uygulamayı benimsemiş halde.
***
Muhammed el Hillal el Esir el Hüseyin muhalif biçimde “Hayır” diyor. “Ben gerçekten minareye çıkıyor ve ezanı bizzat tepeden okuyorum.” Bundan şüphe duyan The Independent okurları, Sidon’un arka mahallesi Abra’daki Mescit Bilal bin Rabah Camii’ne günde beş kere gidip kendileri kontrol edebilirler.
Hizbullah, Şeyh Esir’in aniden ortaya çıkışının arkasında, Suriye’deki isyancılara nakit ve silah sağlayan Sünni kaleleri Katar ve Suudi Arabistan’ın olduğundan şüpheleniyor. Neden Trablus’ta Cuma namazları sırasında Suriye aleyhinde vaaz veriyor? Neden, ordu tabancadan rokete tüm Hizbullah silahlarını temizlemeden gitmeyeceğini ileri sürerek, Sidon’un kuzeyindeki ana sahil yolunu bloke etti ve Lübnan’ın güneybatısı ile başkentin bağlantısını kesti? Görünürde Şeyh’in oturma eylemi yaptığı yerde silah yok. Yalnız yolu bloke etmek üzere yola devrilmiş bir kamyon ve artık pastane mamullerini Beyrut’a götüremediklerinden şikayet eden pek çok öfkeli Sidonlu Sünni. Meclisteki Sünni muhalefetin bile oturma eylemine karşı olmasına şaşmamak lazım.
Şeyh Esir, Hizbullah lideri Said Hasan Nasrullah’ın “siyasi Şiilik’i” Lübnan halkından uzaklaştırarak bir hata yaptığını söylüyor. “Gençken iç savaşla büyüdüm ve eskiden hepimiz mutluyduk, oyunlar oynar ve okula giderdik. Fakat sonra bodrumda yaşamak zorunda kaldık. Evlerimizde asla güvende değildik, Hıristiyan ve Şii çocukluk arkadaşlarımızı kaybediyorduk. Bugün siyasi Şiilik, bizi daha önce mahva sürükleyen hatanın aynısını yapıyor. İşte bu yüzden tüm silahlara karşıyım. Böylece torunlarım benimki gibi bir çocukluk geçirmeyecekler.”
Fakat Şeyh’i öfkelendiren Suriye. “Beşar devrilecek ve o, bölgedeki en ciddi sorunlardan biri. İran da düşecek... Suriye bir felaket. Esad 1982’de Hama’da 20 bin insanı katlettiği için şu an cehennemde. Rejim devrildikten sonra Suriye halkından Esad ailesini yargılamalarını isteyeceğiz. Umarım Beşar ölmüş olur. Suriye’yi terk etmeyecektir. Suriye halkı rejime verilen tüm o masum kurbanları hazmetmeyecektir. Rejim yanlıları ölüp cehenneme gidecekler. Ruhları bedenlerini terkettiği anda kendilerini cehennemde bulacaklar. Eğer ölür ve cennete gitmezsem, o zaman her şeyi kaybetmişim demektir.”
Kuvvetli sözler; fakat mesihvari değiller. Şeyh’in Batı ile alıp veremediği yok. Abu Dabi’yi, Yemen’i, Hindistan’ı, Ukrayna’yı ve Pakistan’ı ziyaret etmiş ve aşırı yoksul ve aşırı zenginlerin küçük evreni Pakistan onu çok etkilemiş: “Ben ciddi kanaatlerle dinime vardım.” Şu işe bakın.