Kartalkaya'daki meş'um yangın faciası ile hepimizin de kalbi yandı. Yangın alevleri göklere yükselirken kayak tatilini kesmeyen vicdansızlar ve kazazedelerini yana yakıla arayanları telefon ile taciz eden akıl hastaları dışında, herkesin gönlü yandı, bitti, kül oldu.
Yüz, kalbin aynasıdır derler. Cumhurbaşkanımız cenazelerin başında gözyaşı döküyordu... Hepimiz, kimin gerçekten üzüldüğünü izledik ekranlarda, kiminin yüzündeyse en ufak bir çizginin bile belirmediğini de şaşkınlıkla seyrettik.
Bu çağda, hem de akıl almayacak hatalar zinciriyle, yangın merdivenleri dahi olmayan bir otelde yaşandı insani dram. Allah hepsine rahmet eylesin. Şehit sevabı versin. Kalanların gönüllerine sabırlar yağdırsın, bundan sonrasında o ana-babalar için o yangın asla sönmez, diyecek söz yok!
Hüzün ve isyanda hep birlikte ortağız.
Peki bunun sorumlusu veya sorumluları ortaya çıkmayacak mı?
''İstisnasız sorumluluk' kavramını televizyondaki bir beyanatta dinlerken bir kez daha düşündüm. Aklıma fakülteli günlerimizin önemli ders başlıklarından olan ''kusursuz sorumluluk' bahsi geldi. (Gelmedi, gönlüme çöktü) Kısaca söylersek; kusuru bulunmadığı halde, doğan zarardan, sorumlu tutulmak haline kusursuz sorumluluk denir. Yangından otel sahipleri sorumludur, yangına sebep olan bir durum varsa onu oluşturanlar sorumludur, işletmeyi denetlemeyenler, denetleyecekleri denetlemeyenler, en alttan en üste hepsi zincirleme, o afetten sorumludur. (Kurum isimi vermeden yazdığıma dikkatinizi çekerim. Suç onundu, yok bunundu diyenlerin arasında da değilim. Tanıdığım sevdiğim ailelerin evlatları yangında ''gökekin' misali biçilmiş, bunun şaşkınlığıyla aman şunu koruyayım, aman bunu suçlayayım merhalesine henüz gelemedim)
Kartalkaya'da feci şekilde yanarak vefat eden 78 kişinin sorumluluğunu, hukuki terimlerle açıklamaya kalkmak kuşkusuz yetersiz kalacaktır. Çünkü bizim dilimizde sorumluluk dışında öyle bir kelime daha var ki insanı yıldırım gibi çarpar: 'VEBAL'! Vebal ahiret inancı taşıyanlar için sorumluluktan çok daha ağırdır veya gölgesi ahirete ağır yük olarak düşen sorumluluk da diyebiliriz onun için.
Yangın şehidi 78 kişinin vebali kimin, kimlerin üzerindedir?
O gariplerin vebalini ne yapacağız biz? Hayat defterleri bir gün açıldığında kusuru olanlar, olmayanlar neler söyleyecekler acaba?
Ya televizyonlarımıza ne demeli? Günlerce saniye saniye o insancıkların nasıl yandığını, bağrışmalarını, yalvarmalarını yayınlayarak, tekrar ve tekrar seyrettirdiler bizlere. Ne hukuk bilir, ne otelcilikten anlar adamlar, her akşam televizyon ekranlarında boy gösterdiler. Hatta bir tıp hekiminin bas bas bağırıp, yok yönetmelik yok tüzük diyerek aklınca sorumluları tesbit etmesini, buğz ederek seyrettim. Keşke aklı başında kamil bir insan çıksaydı da, hepimize sabrı, ahireti, cenneti anlatsaydı, birkaç selavat, dua öğretseydi mesela, ama hayır! O her şeyi bilenler ne kadar itici birer profil çizdiklerini farkında bile değillerdi... Tabiri caizse vefatlar üzerinde ter ter tepindiler...
Müslümanlar, bari hüzün çarptığı anlarda olgun davranabilseler, bari dünyanın yakasını vefatlar, taziyeler esnasında bırakabilsek?
Bu zehir içimizden nasıl çıkacak bizim?
'İstisnasız sorumluluk' meselesinde, toplum olarak hiç de iyi bir sınav veremedik. Kanuni anlamda sorumluluğu olanlar sınavlarını bakalım nasıl verecekler?