Geçmişte görevi casus yakalamakla tanımlanan istihbarat örgütleri şimdi devletlerin varlığını sürdürmesinde önemli rol alan bir kurumlar haline geldiler. Eğer bu güçler etkili değilse yabancı güçler devletleri yıkamaz ama onları kontrol altına alabilirler. Güçlü devletler ülkenin kendi güçleri tarafından yönetilmesini sağlamalıdırlar. Dünyayı yöneten güçler hiçbir ideolojinin savunucusu değildir. Bir ülkeyi, nasıl kontrol altına alırlarsa o ülkedeki hakim düşünce ve ideolojileri savunuyor görünürler yani halkta yerleşik olan ve onlarda sempati yaratan fikirlerin baş savunanı gibi olurlar. Mesela halkın en çok bağlı olduğu dinin temsilcisi ve koruyucusu rolünü de oynayabilirler.
***
Buradan şu sonuç çıkarılabilir: Bir kişi ideolojisine göre bir yere oturtulmamalıdır. Asıl önemli olan onun ülkenin varlığına katkısıdır ve bugünün şartlarına göre değerlendirilmelidir. Dünyada birçok bağımsız ülke vardır ya da olduğu söylenir. Oysa bu ülkelerin çoğu büyük güçlerin kontrolündedir. Mesela Suriye’de çatışan tarafları ülke içindeki farklılıklara bağlayamayız, çatışan taraflar arasında farklıklar vardır ama farklılıkların birlikte yaşarken, çatışma haline dönmesi, çoğunlukla dışarıdan yapılan destek ve kışkırtmaların sonucudur. Türkiye üzerinde de dış güçlerin zaman zaman bu tarz mücadele ettiği, öteden beri bilinmektedir.
Bunun en tipik örneğini Türkiye yaşadı. Türkler ve Kürtler birbirinden farksızdı ve aynı devleti temsil ediyordu. Kürtlerin bazı sorunlarını çözmek istemesi bölücülük olarak algılandı ve bu dış güçlerin çok istediği bir şeydi hatta bu dönüşümü ve olmayan bir düşmanlığı onlar yarattı diyebiliriz. Türkiye bu sorunu çözmekte çok hata yaptı. Çözümün Kürtlerin kendi soylarından vazgeçmesine bağlayan da oldu. Herhangi bir ülkede bir silahlı eylem olursa bunu devlet güçleri önler. Aynı zamanda bu sorunu yaratan sebeplerin kalkmasını sağlar. Ayrıca güvenlik güçleri yanında bölgede bir de koruculuk sistemi kuruldu. Bunlara devlet hem silah hem de maaş veriyordu. Bu imkandan yararlanamayanlar hırsla karşı tarafa geçtiler. Bunun dışında olay sadece bölücülüğe bağlandı ve karşı tarafa derdin ne denmedi. Şüphesiz silah kullanmak büyük suçtu ama bunun arkasındaki güç aranmadı ya da bulunamadı. Bu kavganın anlamsızlığını savunan ve çözümün birlikte harekette olduğunu savunanlar karşı güç sayıldı ve baskı altına alındı. Ben olayın başından itibaren bunu savundum ve Kürtlerle kardeşliği inkar etmedim. Sonuç karşı tarafta sayılmama ve onlara uygulananların bana da uygulanması oldu. Ben herhangi bir ayrışma savunan güç olmadığını, bazı dış kaynakların bu amaçla kullandıkları kişilerin sınırlı olduğunu gördüm. Yeni MİT müsteşarının barışçı çözümden yana olması beni çok memnun etti. Bu olayın çözümünü kimse için ne mağlubiyet ne de zafer saymadım. Bir aile içinde çıkan anlaşmazlığın olayın anlaşılması ile çözülmesine benzettim. Yani meselelerin kendi devletimizin inisiyatifinde halledilmesinin doğru olduğunu düşündüm.
***
Şimdi bazı emellerini gerçekleştirmek isteyen dış güçlerin, ülkemizde hangi ideolojiyi ya da inancı çatışma unsuru olarak kullanma ihtimali bulunduğuna dikkat etmemiz ve görmemiz ve de tedbir almamız gerekir. Mevzu bahis dış güçler maalesef Türkiye’de etkili bir yapıya sahipler ve özellikle bazı medya ve sermaye guruplarında çok tesirliler diye düşünüyorum. Ülkedeki halk ve bürokrasi oyuna gelmezse kazanırız.