İnternet sitesindeki bir iddiayı gazetede okudum. Buna göre MİT içindeki elemanlardan bazıları rüşvet alarak suçluları koruyordu ve asıl önemli olan bu kişilerin üst kademede olmasıydı. Bir olayı rüşvete bağlamak önemli bir itham gibi görünse de asıl önemi teşkilattaki yabancı yapılanmasını örtmektir. Bir rüşvet olayı sınırlı sayıdaki kişiyi kolay savunacakları bir itham altında bırakır. Hatta bu itham olayın gerçek yüzünü örtmek için kullanılmış olabilir. Ancak o dönemde başka şeyler de oldu ve hep üstü örtüldü.
Bu olayı şöyle de yorumlayabiliriz. Abdi İpekçi cinayetinin failini örtmek için yeni bir senaryo hazırlanır ve olayın sorumlusu olarak ortaya atılan ismin bir rüşvetle kurtarılmış olduğu söylenir ve sahte fail de bir şekilde kurtarılmış olur.
***
İstihbarat bir ülkeyi koruyan en önemli kurumdur. Orduyu bunun önüne koyarsanız şu söylenebilir. Onun düşünce sistemine yabancı servisler sızabilir ve ülkenin çıkarına hizmet etmeyen bazı olayların önü açılır. Mesela daha önce gerçekleştirilen darbelerden hiçbirine artık olumlu bakılmıyor.
Bir istihbarat örgütünü değerlendirmek için onun olaylara bakış açısını değerlendirmek gerekir. Bizde cumhuriyet kurulduğundan beri düşmanlar ideolojik kriterlere göre belirlenmiştir ve irtica, komünizm, Kürtçülük ve Türkçülük olarak belirlenmiştir. Bu tanımlama yabancı güçler tarafından sevinçle karşılanmıştır. Bir düşünce engellenmek isteniyorsa ona bu sıfatlardan uygun olanı yakıştırılır ve her düşüncenin içine ideolojilerden biri yakıştırılır. Türkiye’yi irticanın tehdit ettiğini dindarların çoğalmasına bağlayabilirler. Bu durumda dindarlığın etkisi büyütülebilir ve kontrol altındaki medya tarafından bu düşünce topluma yayılır. Her ülkede buna benzer hareketler yaratılabilir. Mesela bizde bu tehlikelerden hepsi, gerektiği zamanlarda ortaya çıkarılmıştır. Mesela Türkçüler 1980 darbesine sebep olan taraflardan biri kabul edilmiştir. Diğer taraf ise komünistlerdi. Oysa istihbaratın amacı, düşüncesi ne olursa olsun, ülkede operasyon yapan yabancı güçleri etkisiz kılmaktır.
***
Karşılaştığım bir olayı anlatmak istiyorum: Bir yayın evinin isteğiyle hayatımı anlatan bir kitap yazdım. Çocukluktan başlayan bu kitap hayatımın her kademesini içeriyordu. Şüphesiz istihbaratçılığımı saklayamazdım çünkü kamuoyuna kimliğimi açıklayan MİT idi. Kitapta bundan kısaca bahsettim. Bir gün mahkemeden tebligat yapıldı ve 7.5 yıl hapsimin istendiğini ve bunun sebebinin gizli bilgileri açıklamak olduğunu öğrendim. Oysa benim bu konudaki sözlerim çok yüzeyseldi ve hayatımı anlatırken bunu ihmal edemezdim. Mahkemede avukatım yoktu ve kendim savunma yapıyordum. Mahkemeye koltuğumun altına iki kitap alarak gittim, birisi Mehmet Eymür’ündü ve birçok MİT operasyonunu anlatıyordu. Diğeri MİT’in tarihini anlatıyordu ve Tuncay Özkan tarafından yazılmıştı ve bu kitaplar MİT teki faaliyetlerle ilgili birçok açıklama içeriyordu. Hakime davanın bana yapılmış bir operasyon olduğunu ve bu kitapların mahkemeye verilmediğini söyledim. Mahkeme, MİT Müsteşarı tarafından açılan davanın taraflı olduğunu ve suçlanan kişinin haksız yere cezalandırılmak istendiği gerekçesiyle beraatıma karar verdi.