F.Bahçe'nin rakibi ilk belli olduğunda, bir spor gazetesi Salzburg için "Lokum gibi kura" başlığını atmıştı. Ya lokum yememişler, ya dayak yememişler... Hiç bir rakip için böyle yazılmaz. Diğer gazeteler, bu kadar hafife almasalar da, kolay bir rakip olduğunde birleşmişlerdi. Mustafa Denizli "Fener iki maçı kazanır" demişti.
Ama rakip, Avusturya'daki 3 resmi maçında 19 gol atınca; paçaları biraz tutuştu... Nitekim Salzburg'un, kıpır kıpır yerinde duramayan hevesli, atik ve coşkulu bir ekip olduğu hemen anlaşıldı. Ancak hızlı olmakla organize olmayı biraz karıştırıyorlar. Sonuca erken gitme istekleri olduğu halde, ilk yarıda ürettikleri pozisyon sayısı çok kısır kaldı.
F.Bahçe ilk dakikalarda panik yaşadığı rakip karşısında, sonradan biraz dengeyi buldu sayılır ama, o da rakibi gibi pozisyon üretmekte epey sıkıntı çekti. Oyunun başlarındaki telaş anlarında, Meireles ve Alper'in kaptırdıkları toplar da, neyse ki başımızı belaya sokmadı. Ama bu amatör hataların olmaması gerek.
***
İkinci yarı, Salzburg'un tehdit içeren sokuluşları ile başladı. Volkan kritik bir topu son anda kornere çelebildi. Rakip çoğu kez art niyet içeren bir sertlikte oynuyordu ama bu niyetini büyük bir profesyonel hileyle hakemden gizlemeyi başarıyordu. Bir çok gaddar pozisyonu kart görmeden sıyırdılar. Webo'nun sakatlanmadan maçı bitirişi gerçekten şaşırtıcı... 0perasyonel sertliğe karşı, hakemin tuhaf bir hoşgörüsü vardı.
***
Maçın ikinci yarısı ilerledikçe, F.Bahçe 0-0'ın yanıltıcı cazibesine kapıldı. Kontrollu futbolunu bayağı bir savunma futboluna döndürdü. Bu geri çekiliş, Salzburg'a rahat oynama alanları armağan etti. Kolayca ceza alanına sokulmaya başladı. Gole asistlik yapan Kampl'ın, pasını vermeden önce dört F.Bahçeli savunma oyuncusu arasında vals yapması, kabul edilemez. Adam savunmayı gergef gibi dokudu. Neyse ki, yediğimiz golden sonra açıldık da, 1-1’i yakaladık.