Dinler tarihi açısından baktığımızda insanlığın maruz kaldığı büyük felaketler, belli başlı sebeplerle izah edilir. Yani dinler açısından hiçbir şey rastgele değildir, her şeyin bir sebebi vardır.
Bu gerçek kuru bir materyalist determinizmin üstündedir. Elbette bu deprem, bölgedeki insanlar şöyle yaptılar böyle yaptılar da onun için oldu diyemeyiz. Bunu sadece Allah bilir.
Biz meselenin dinler açısından karinelerini bir kenara bırakarak; bu günlerde olması gereken vifak ve ittifakın akamete uğrama/uğratılma çabasının tezahürünü irdelemeye çalışacağız.
Deprem ardından yüzlerce soru soruluyor. Depremin meydana geliş sebebiyle ilgili komplo teorileri havada uçuşuyor. Haarp teknolojisinden tutun da uzaydan fırlatılan titanyum çubuklara, yer altında bomba patlatmalara varıncaya kadar onlarca senaryo üretiliyor.
Ama asıl sorulması gereken soru ise sorulmuyor!
Evet, itiraz edenler oldu. Özellikle sosyal medya aracılığıyla duygularına sahip olamayan birçok insan serzenişini dile getirmeye çalıştı. Ancak sorulan sorular merkeze koyulması gereken soruya hep perde oldu!
Ülkemizde yaşadığımız ve 10 şehrimiz ile 15 milyon insanı etkileyen deprem "Asrın Felaketi" olarak tanımlanmakta. Bilim insanları yaşanan felaketi "daha önce yeryüzünde eşi ve benzeri olmayan" olarak nitelemektedirler.
Bilim insanları tarafından "eşi benzeri olmayan" tabiriyle ifade edilen bu "asrın felaketi" karşısında; yirmi küsur yıldır uluslararası arenada bitmek bilmeyen fevkalbeşer bir çabayla ülkeyi yüz yılda gelinemeyecek bir seviyeye getirerek, ülkesinin şahsiyetini kurtaran ve yeniden inşa eden bir iktidara karşı, yine aynı şekilde ulus içinde gece gündüz devam eden çalışmalardaki insanüstü çabanın tezahürü olarak topyekun milletin refah seviyesini yükselten ve seksen yıllık standartlarımızı yirmi yılda tam gaz ileriye taşıyan bir iktidara karşı yapılan düşmanlığın sebebini soran olmadı!
Bunun adı kesinlikle "muhalefet" olamaz!
Kendi belediye başkanı dahi, "Böyle bir felaket beş yüz yılda bir olur, o da bize denk geldi. Dünyadaki bütün Akutlar gelse anca yeter!" diyerek kör göze parmak basarcasına gerçekleri söylüyor olmasına rağmen yapılan bu "eleştirilerin" hiçbirini "muhalefet" gereği olarak kabul etmiyoruz!
Topluma karşı samimiyetten uzak duranlar, milletin değerlerine yabancı olanlar siyasi becerisizliklerine istinaden, arzulamış oldukları başarıyı yakalayamadıklarından dolayı mı bu düşmanlığı sergiliyorlar?
Bazı siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler, partizanlar, oyuncular, sözde sanatçılar yaşamış oldukları ülkenin zarar görmesi ve istikrarın bozulması adına, neden nifak tohumları ekmeye çalışırlar?
Her fırsatta nemalandıkları ve istifade ettikleri ülkenin güzelliklerini bozmak için neden birbirleriyle yarışırlar?
Duçar olunan asrın felaketini bir fırsat vesilesi görmek suretiyle, neden ipe sapa gelmez yalanlarla halkı manipüle etmeye çalışırlar?
Siyaset aynı zamanda bir rekabettir. Rakibine galebe çalamayanlar, "ölü ya da diri bu coğrafyayı istiyoruz" diyenlerin kuklasına dönüşerek; vatanın bütünlüğünü bozmak adına düşmanlık yapıyorlar!
İntiba gereği İzmir solun/CHP'nin merkezidir. İzmir'de belediye başkanı da dahil halkın çoğunluğu hem medeniyet geçmişimize hem de değerlerimize karşıdır.
Üç sene önce meydana gelen İzmir depreminde devlet yöneticileri neler söylemiştir diye geçmiş haberleri karıştırdım. Tamamının ifadeleri samimiyet ve birlik-beraberlik mesajlarıyla dolu. Mesela: "Dün, bugün ve yarın hepimiz tek yürek halinde İzmir'iz. Yaralıların kurtarılması ve yaraların sarılması için insanüstü bir çaba sarf ediliyor. Rabbim karşılıksız bırakmayacaktır. Bu badireyi de hep birlikte atlatacağız." Bu hassasiyete vatan sevdası deniyor!
"Vatan sevdası maya gibidir, sütü bozuklarda tutmaz." diyor ya merhum Muhsin Yazıcıoğlu. Yaşasaydı, herhalde bu cümlesini şimdi tekrar ederdi!
Bir de Cemil Meriç'in ifadesine bakalım: "Bu ülkenin solu, eline tutuşturulan reçeteyi kekeliyor, manasını dahi anlamadığı reçeteyi. Tanzimat'tan beri hazır elbiseye meraklı, hazır elbiseye ve hazır medeniyete (!) meraklı bir sol! Tek duyguları var: düşmanlık!"
Yine Cemil Meriç'in "Bu memlekette sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur, namuslu ve namussuzlar vardır." sözünden mülhem; asrın felaketinin yaralarını henüz sarmadan, birliği ve beraberliği bozmaya çalışanlar için "........içimizde bu ülkenin düşmanları vardır!" demek geliyor içimizden.