Konuk takımın oyuna başlama temposu, hırsı, maçı boşvermeyeceğini gösteren ciddiyeti; 3 puanın kolay çıkmayacağına yönelik açık bir tehditti. Öyle ki; ilk golün geldiği 21. dakikaya kadar; durum Beşiktaş açısından pek parlak değildi. Çünkü Osmanlı iyi ve tehlikeli sokuluyor, takım oyununu rakibinden daha derli-toplu sergiliyordu. Maçın başlama düdüğü ile birlikte, daha 30. saniyede öne geçebilirdi.
Beşiktaş topa daha çok sahip olmasına rağmen, bırakın pozisyon bulmayı; rakip ceza alanına girmekte bile zorlanıyordu. Gol beklenmedik anda ve beklenmedik kolaylıkla geldi. Marcello’nun boş pozisyondaki kafası, topu ağlarla buluşturunca; tedirgin olmaya yüz tutmuş Beşiktaş taraftarı, TNT kalıbı gibi patladı. Yaşanan coşku nedeniyle şaşkına dönen Osmanlıspor, kısa sürede yine Marcello’dan ikinci golü yiyince; maç formaliteye dönüştü. Hatta Quaresma, trivela ile ile gol atmaya kalktı. Neredeyse o da oluyordu.
***
Beşiktaş’a şampiyonluğu kutlu olsun... Stadı yoktu, orada-burada süründü. Kritik futbolcuları hayati sakatlıklar geçirdi... Halâ da tam olarak iyileşmeyen isimler var. Ersan Gülüm’ü Çin’e gönderdi... Onca badireye rağmen, mutlu sona “Genel toplamda daha fazla iyi maç çıkaran” takım olarak ulaştı. Seyri zevk veren futboluyla, başka takım taraftarlarının da beğenisi kazandı. Şenol hoca, zaten zengin olan kariyerini bir kez daha taçlandırdı.
Atiba’nın muhteşem devamlılığı, Sosa ve Oğuzhan’ın futbol mühendisliği, Q7’nin ince işçiliği, Gomez’in bitiriciliği; mutlu sonu getiren mozaik zenginlikleriydi. Gökhan ile Olcay’ın geçen sezonki performansları gene sürseydi, ligde başka neler olabilirdi; o kadarını aklım almıyor. Tebrikler Beşiktaş...