Cuma akşamı, Kanal 24’te Selin Saltaş’ın sunduğu Küresel Programı’na İbrahim Palaz’la birlikte katıldım. İbrahim Palaz, çok uzun yıllar hem Türkiye’de hem de yurt dışında enerji uzmanı olarak çalışmış ve şimdilerde Güney Gaz Koridoru üzerinde çalışan bir uzman. İbrahim Palaz, Güney Gaz Koridoru’nun stratejik önemini anlatırken, ‘Bu, 45 milyar dolarlık bir proje; bunun merkezinde Türkiye ve Azerbaycan var; tam şu zamanda bütün dünyada yatırımlar durmuşken, bu büyüklükte stratejik bir projeye imza atıyoruz. Bir benzeri dünyada yok; farkında mıyız’ diye yakınıyordu. Ancak ben şunu da biliyorum; Güney Gaz Koridoru’nun ana aksı olan TANAP ve TAP projeleri, Türkiye ve Azerbaycan’ın siyasi iradesi ile bugün gerçekleşiyor ve bu yatırımlar Avrupa ayağı ile birlikte (TAP ve onun altyapı yatırımları ile birlikte) söylediğimiz gibi 45 milyar doların üstünde dev bir yatırım. Ve Palaz’ın dediği gibi, bugün bu büyüklükte bir yatırım dünyada, belki bir elin parmaklarını geçmez.
Bu, tabii ki projenin statik yatırım maliyeti; bu projeyi -yani Güney Gaz Koridoru- siz dinamik sonuçlarıyla ele alırsanız karşınıza belki de 21. yüzyılı belirleyecek dev bir enerji yatırımı çıkar.
Şu bilinir; enerji hatları, yalnız siyasi istikrarın sürdürülebilir olduğu, piyasa ekonomisinin ve piyasa açıklığının görünür olduğu coğrafyalara yapılır. Siz bir enerji hattının güvenliğini istediğiniz kadar başına asker dikin uzun süreliğine sağlayamazsınız.
Neden Türkiye, neden TANAP ve TAP
Şimdi Türkiye, Güney Gaz Koridoru’nun merkez ülkesi; hem Akdeniz’de bulunan ve Akdeniz üzerinden dünyalaşacak enerjinin hem de Hazar’dan ve Irak’tan hatta ileride İran’dan da gelecek enerjinin geçişi, ticarileştirilmesi Türkiye’ye bakıyor. Geçen sene, TAP (Transadriyatik Boru Hattı) West Nabucco gibi projelerle yarıştı ve tercih edilen yatırım oldu. Bunun temel nedeni, ne TAP’ın daha ucuz maliyetli olması ne de buraya katılan ve finanse eden şirketlerin, ülkelerin ağırlığı idi. Bunun temel nedeni, AB’nin 2030 ve sonrası için enerji arzı güvenliğini düşünmesi, enerji tedarikini çeşitlendirmek istemesi ve kriz sonrası kendi doğusuna açılmak istemesiydi.
Bugün AB, enerji ihtiyacının büyük bir bölümünü doğalgaz olarak Rusya’dan karşılıyor ki bunun oranı yüzde 60’ların üzerindedir. Geri kalan miktar Norveç gibi kuzey ülkelerinden gelen kaynaklardır ki bu kaynaklar, Ortadoğu, Kafkasya kaynakları gibi bol, ekonomik ve çeşitli değildir.
Rusya-Ukrayna ve AB...
Şimdi işin püf noktasına geliyoruz; AB, kendine gelmeye başladığı andan itibaren en büyük sorunu bu olacaktır. Çünkü Rusya; Belarus, Kazakistan gibi ülkelerle yaptığı gümrük birliği genişlemesini ısrarla sürdürmek, bunun için Ukrayna’yı da içine almak istiyor. Ukrayna’da olup bitenler, gelecekteki Rusya ve AB’nin pazar ve enerji kapışmasından başka bir şey değildir. Ukrayna, Rusya için bir ulusal güvenlik meselesidir bu anlamda... Rusya’nın, Karpatlar için çıkış ve denetleme üssü de Ukrayna... Ama bununla da bitmiyor; Odessa ve Sivastopol limanları Rusya’nın Karadeniz üzerinden Akdeniz’e açılımını sağlıyor ve bu stratejik limanlar, kuzey enerji geçişlerinin de üzerinde. Adeta bizim İskenderun ve Ceyhan limanlarının tam karşısında.
İşte sonuçlar:
Güney Gaz Koridoru ve buna eşlik edecek Güney Transit Geçiş yolları -ki bunların en önemlisi Bakü-Tiflis-Kars’dır- bize AB’nin kendi doğusuna genişlemesini anlattığı gibi, burada Rusya ve ABD merkezli Batı arasındaki kapışmayı anlatır. Çok bilinmeyenli hatta çok boyutlu bir denklemle karşı karşıyayız. Maddeler halinde -basitleştirerek- anlatalım: 1) İbrahim Palaz’ın dediği gibi, bugün 21. yüzyılın en büyük ve en stratejik yatırımlarından biri, Türkiye topraklarından ve karasularından başlayarak, Türkiye hükümetinin siyasi iradesiyle yapılıyor. 2) Bunu ancak siyasi istikrarı demokrasi ile tesis etmeye çalışan ve buna dünyayı inandıran bir hükümet yapabilir. 3) O halde TÜSİAD’ın ‘yabancı yatırımcı gelmez, gelmiyor’ tezini yalnız bu yatırım bile tek başına çürütür.
Şimdi ittifaklara gelelim:
Türkiye’nin bu yatırıma öncülük etmesi ve Azerbaycan’ı da yanına alması a) Rusya’yı b) şimdiye değin Kafkaslar’da ve Ortadoğu’da enerjiden yola çıkarak bölgeyi denetleyen bütün Batı güçlerini ayağa kaldırıyor. c) Türkiye’nin bu hamlesine razı olan ABD’de yalnız Demokratlar’ın Obama çevresi; örneğin Clinton ve ekibi bile buna karşı... Neoconlar ise yalnız bunun için bile Erdoğan’a düşman olabilir ve ellerinin altındaki hizmetlileri bunun için seferber edebilirler; ki bunu yaptılar. d) AB içinde Merkel’le ifade edilen ve finans olarak Frankfurt, siyasi olarak da Berlin’de örgütlü; bırakın Türkiye’yi, Güney Avrupa ülkelerini bile AB dışında -ilk önce Euro Bölgesi- bırakmayı tasarlayan neo-faşist-yayılmacı bir sermaye gücü var. Bu güç, ABD’deki neocon yapısıyla paralel hareket ediyor ve Erdoğan’a aynı derece düşman. Bu, Frankfurt ve Berlin merkezli gücün Türkiye’de, biliyorsunuz bir medya yapısıyla ve sermaye çevresiyle ortaklığı ve stratejik işbirliği var. Ayrıca bu güç, yine Frankfurt’da şu an Türkiye devletine saldıran bir yapıyı tutuyor, bu yapının Almanya merkezi Frankfurt’ta. e) Yine Rus oligarklarını, Alman 4. Reich heveslilerini ve ABD’li neoconları içine alan bu yapı, şaşıracaksınız ama İran’da şu an Ruhani’yi Obama uşaklığı ile suçlayan molla müsveddeleriyle de ortaklık yapıyor. f) Tabii ki İsrail’in şahinleri; yani Likud gibi faşist partiler buraya ortak ve onların gizli servisi hepsi adına operasyonu yönetiyor.
Nedamet getirme vakti var mı?
İşte böyle; bakın nereden başladık nereye geldik. Karşımıza nasıl bir ittifak çıktı; tam yüz yıl önce, 1914 yılında, kapitalizm yine bir paylaşım savaşı yapıyordu ama o zaman saflar bu kadar karmaşık değildi; Osmanlı, yine transit yollar ve Boğazlar ve tabii ki Kafkaslar-Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki enerji, liman ve pazarlar için hedefti. Ama o zaman Osmanlı’yı kendi Müslümanlar’ı sırtından vurmamıştı en azından... Bir bakın bakalım Said-Nursi o günlerde ne yapmış, bu topraklara ağzından salyalar akıtarak saldıranlar için ne demiş; Lozan’ı bile daha o günlerde aşmıştı, Üstad... Bunları ve bu tarihi görmeyerek bütün bunlara alet olanlar için hâlâ nedamet getirme vakti var mı, bilmiyorum...