Neşesi olmayan bir bayram geçirdik. Ama bu günler çok önemli gerçekleri de bize gösterdi. Savaş dönemleri ve savaş halleri; çok yalındır. Savaş, politikanın yoğunlaşmış ama, aynı zamanda da, yalınlaşmış halidir. Savaşta her şey açığa çıkar ve kesindir, saflar iyice belirginleşir, ortada kalanlar, ‘tarafsız’ görünmeye çalışanlar bu çabalarının beyhude olduğunu savaş dönemlerinde daha da açık olarak görürler. İsrail, Gazze’de çocuk parklarına, hastanelere saldırırken, bu saldıralara, siyonist katiller dışında, tabii kimse sahip çıkamazdı ancak bu acımasız ve kuralsız savaşta İsrail’in destekçileri kimlerdi sorusunu sormalıyız.
Ancak bu soru da siyasetin ve diplomasinin siyah peçesi altında kalabilir.
İsrail nasıl bir bölge istiyor?
Ama savaşın çok net olan konturlarını şu sorunun cevabında bulabilirsiniz: Bugün İsrail, Avrupa’dan Türkiye’ye oradan Ortadoğu, Mağrip ve Kafkasya coğrafyasına kadar nasıl bir bölge istiyor? Örneğin AB’nin nasıl devam etmesini tercih ediyor, Türkiye’deki siyasi yönetim hatta rejim tercihi nedir ve bu anlamda kimleri destekliyor; İran ve Rusya’nın yeni yolu hakkında ne düşünüyor?
İşte bu soruların cevapları bize hem bugün İsrail devlet terörünün asıl amacını anlatır hem de bütün bu bölgede temel siyasi çelişkilere bağlı olarak, ekonominin ve politik hattın nasıl biçimleneceğini söyler.
Biliyorsunuz, geçen hafta Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği’nde Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve Katar Dışişleri Bakanı Halid Bin Muhammed el Atiyye bir zirve yaptı. Burada ABD tarafı, hemen ateşkes ve sivil ölümlerin durması için adım atılması gerektiğini Türkiye ile birlikte söyledi. Daha önce de Kerry, mikrofonu açık unutarak (!) İsrail’e örtülü bir şekilde durması gerektiğini söylemişti. Ama İsrail’in buradaki tavrı şu oldu; ‘biz ABD’yi takarız, Obama yönetimini değil.’ Netanyahu iktidarı, ABD deyince siyonist-neocon cephesini anlıyor ve bu cephenin ABD’de mutlak ve sürekli ‘esas’ iktidar olduğunu düşünüyor. Tıpkı CHP’nin, bizde seçkinci vesayetçi siyasetin sürekli iktidar olacağını, Türkiye’nin sahiplerinin bu iktidara bağlı tekelci sermaye olduğunu düşünmesi gibi. İsrail, artık ABD’de Obama yönetimine bağlı politika belirlemiyor; çünkü Obama yönetiminin, bölgede oluşan iki temel ittifak dışında kaldığını hesap ediyor ki, bu kısmen doğru.
İsrail Savaş İttifakı...
İsrail’in hesabındaki iki temel ittifak Avrupa’dan başlayarak şöyle şekilleniyor: Savaş Devleti İsrail’in destekçileri; Almanya merkezli çekirdek AB, Suudi Arabistan, BAE, Ürdün, Mısır...
The Guardian’da da yazan Ortadoğu Uzmanı David Hearst, geçen gün ‘Suudi Arabistan’ın timsah gözyaşları’ adlı bir makale yazdı; Hearst, burada, Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Ürdün’ün bugün İsrail’in arkasındaki cephe olduğunu söylüyor ve bu cephenin karşısında Türkiye, Katar, Filistin ve Mısır muhalefeti olarak da Müslüman Kardeşler’in olduğunu vurguluyor. Ayrca Hearst, şu çok önemli tespiti de yapıyor; ‘ABD’nin Kerry ile Netanyahu’ya iletilen barış girişimini, İsrail, başta Suudi Arabistan olmak üzere, Mısır ve yukarıda saydığımız cephede yer alan Arap ülkelerine güvenerek reddetti.’ O zaman karşımızda İsrail’in öncü olarak yürüttüğü bir savaş ittifakı var ve bu ittifakın tam karşısında da, Türkiye merkezli bir başka ittifak görüyoruz.
İran ve Rusya nerede?
Peki burada İran ve Rusya nerede duruyor diyecek olursanız; bu iki ülkenin öncelikleri ve gündemi çok farklı. Rusya, Türkiye merkezli bu yeni gelişmenin çok farkında ve şimdilik sadece izliyor. İran ise hem ABD’nin hem de Avrupa’nın daha net davranmasını bekleyecek. Pers geleneği böyledir; son derece pragmatist ve oportünistir. Ama hem Rusya hem de İran, enerjiden başlayan yeni bir Türkiye genişlemesine çok şüpheyle bakıyorlar ki; haklılar ben de onların yerinde olsam böyle bakardım; çünkü bütün bu bögede, tarihsel olarak, binlerce yıldan beri gelen üç büyük devlet geleneği var; Türk, Rus ve Pers... Bu, gelecekte bir kapışma nedeni mi; bu erken bir soru...
Türkiye savaşın içinde...
Neyse günümüze gelecek olursak; savaşın netliği bize şunu anlatıyor; Bugün Avrupa’dan başlayan büyük bir pazar ve enerji kaynakları kapışması var ve bu kapışma tam şimdi, Gazze üzerinde savaşa dönüşmüş durumda. Türkiye de, sonuna kadar Filistin’in yanında olarak, bu savaşın içinde.
Savaşın devletler bazında cepheleri şöyle; Almanya-İsrail-Suudi Arabistan-BAE, Mısır, Ürdün...
Diğer cephe ise Türkiye üzerinden genişleyecek olan cephedir ve Katar’dan başlayarak bölgesel barışa yanıt verecek tüm ülke ve siyasi gruplar, Güney ve Doğu Avrupa, Mısır muhalefeti ve giderek gelişmekte olan Asya ülkeleri buraya dahil olacaklardır.
Burada ABD ve İngiltere’yi artık bir blok olarak İsrail merkezli savaş cephesinin -tam- içine koyamayız. İsrail, tarihinde ilk defa, ABD ve İngiltere’den kısmen bağımsız ve bölgede kendine benzer ülkelerle, kurduğu savaş ittifakına bağlı hareket ediyor.
İsrail’in Türkiye Cephesi...
Böyle olunca burada, tek bir ABD yok; ama tek bir Türkiye de yok. Şunu unutmayalım; İsrail Savaş İttifakı’nın Türkiye’deki en büyük destekçisi, bugün Erdoğan karşıtı cephedir. Bunların bir ayağı, tıpkı Netanyahu gibi, ABD’deki ve İngiltere’deki siyonist-neocon ittifakına dayanır.
Almanya-İsrail-Suudi Arabistan, BAE cephesinden de, Gezi ve 17 Aralık süreçleri ve operasyonları için her türlü finans ve kurmay -medya- desteği almışlardır. Suudlar’ın, Mısır Sisi darbe süreci ve Gazze’ye kadar varan süreçte 20 milyar dolara yakın meblağı her türlü operasyon için kullandıklarını ve Türkiye’de ise yine Suud merkezli böyle bir sermaye gücünün -17 milyar dolara kadar varan- ayrıldığını ve kısmen kullanıldığını biliyoruz. Gazze’ye saldıran cephenin Türkiye’de CB Adayı, İhsanoğlu’dur.
Durum budur; Türkiye’de eğer, şu bayram günlerine sıkıştırılan ‘casusluk’ operasyonu olmasaydı, Savaş Cephesi, CB seçim sürecinde, -bayram sonrası- çok önemli hamleler yapacaktı. Bu operasyon, Gazze saldırıları sürerken, bu cepheye içeriden bir cevaptır.
Türkiye, Filistinliler’i de, Kürtler’i de ve diğer tüm mazlum bölge halklarını da ayağa kaldırarak yoluna devam edecek.