Batı’nın, NATO ülkelerinin 1980’lerdeki en kâbus senaryosu idi: Ortadoğu’da petrol bölgelerinin batı-karşıtı bir devletin eline geçmesi... Askeri tatbikatlarda ve masa üstü strateji denemelerinde olay yeri hep aynıydı: Basra Körfezi... Belki resmen isim verilmezdi. Ama, bölgenin Batı yanlısı küçük emirliklerini taciz edip, sarsıp, petrol arzıyla oynayıp, akışı aksatıp, fiyatı yükselterek batı ekonomilerini sarsacak, hasım ülkenin İran olduğunu bilirdi.
Herşey 1979 İran Devrimi’yle başlamıştı. İran, devrim sonrasının en keskin havasıyla devrim ihracı derdine düşmüş, çevrede Şii azınlığı olan ülkeleri korkutmaya başlamıştı. Petrol bölgelerinde hep bir Şii azınlık vardı, dışarıdakiler de, içeridekiler de bu azınlıkların beşinci kol olması ihtimalinin farkındaydı. Devrimci İran siyaseten bu ülkelerin istikrarsızlık unsuruydu. Coğrafya olarak da İran, petrol arazisi Basra Körfezinin kilidi Hürmüz Boğazını tutuyordu. Hürmüz Boğazından petrol tankeri trafiği aksarsa, durursa, Batının kalbine kan gitmeyecekti. Üstelik tek sorunlu bölge Hürmüz Boğazı da değildi. Kızıldeniz ve Süveyş Kanalının da açık kalması gerekiyordu.
Bu hesaplamalar ve kaygılarla ve de süren ‘Soğuk Savaş’ın rüzgarıyla Süveyş Kanalı ile Hürmüz Boğazı arasındaki Ortadoğu’ya bir benzin istasyonu gibi bakıldı. Bölge NATO sorumluluk alanı dışındaydı, ama NATO’nun bu istasyona en hakim ülkesi Türkiye idi. İstasyona bir hal olmaması ve de hasım tarafın ani hareketine karşı koymak için ABD Çevik Kuvvet denen orduyu kurdu. Çevik Kuvvet, Acil 155 mantığıyla hareket edecek ve hava indirmesiyle sorunlu bölgeyi koruyacak esnek yapıdaydı. Ve harekat planlarında hep Türkiye de vardı. Çevik Kuvvet daha sonra merkezi Florida’daki Merkez Komutanlığına dönüştü. Bu gelişmelerin yan unsurları Moskova’nın Afganistan’ı işgali, İran devriminin durdurulması için Batı desteğiyle Saddam Irak’ının İran’a saldırmasıdır.
Dememiz şu ki, son günlerde Irak’ta yaşananların toplamı, ABD ve NATO’nun 1980’lerdeki kâbus senaryosunun tam kadroyla gerçekleşmiş hali. Petrol bölgesi Irak batı karşıtı hasım güç tarafından ele geçiriliyor. Basra Körfezinin karşı kıyısını tutan İran bu çatışmaya taraf olarak Irak’a giriyor. Şii unsurlu Irak, Şiilerin çoğunluk yönetimine girmiş. Batı karşıtı hasım güç İŞİD hem fanatik unsurlardan hem de Irak’ta dışlanıp kendi derdine düşmüş Sünnilerden besleniyor. Bu kargaşada petrol üretimi de olmaz, ihracatı da... Üstelik Sünni Şii Kürt İŞİD derken, Irak’ta çok uzun sürecek kargaşaya ve istikrarsızlığa yol açılıyor. Suriye’yi zaten unuttuk. Orada petrol yok. Batı’nın kendi çıkar penceresinden bakınca, Irak’ın güney sınırında Kuveyt ve Suudi Arabistan’ın petrol bölgeleri var. Bu iki ülkenin bir anda İran ile komşu olması, üç vakte kadar bu ülkelerde istikrarsızlık- demek.
Irak’ta bundan sondaki kargaşa doğrudan dünya petrol fiyatını yükseltir. ABD başta dünya ekonomisi yüksek petrol fiyatına dayanıklı değil. Özellikle ABD’de yüksek petrol fiyatı zaten zayıf olan büyümeyi sakatlayıp Obama Yönetimini zora koşar.
Başa dönersek, Irak durumu, ABD’nin 1980’den başlayarak yıllarca hazırlandığı senaryoların gerçek hali. Yani kağıt üzerinde düşünülen şimdi gerçek oldu. Kabus, gerçek oldu. Ve ABD, böyle bir durum olduğunda Çevik Kuvvet ya da benzeri bir güçle müdahale edecekti. Şimdi ise, ABD -Her zaman her yerde olamayız- diyor... Suriye’de hadi -Ulusal çıkarım yok- diye kenardan sıyırabiliyordu. Irak’ta petrol de var, işte kabus gerçek oldu. Hala oyalanılıyorsa, ya o zaman ya şimdi birileri dünya ile dalga geçiyordu.
twitter.com/selimatalayny