Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin “AB üyeliği müzakerelerinin şartlı olarak askıya alınması” tavsiyesini içeren raporu kabul etti.
İki yönden inceleyelim:
-I-
AP; üye devletlerin nüfuslarına göre belirlenen 751 milletvekilinden oluşuyor.
Oylamaya ise 638 milletvekili katıldı, 477’si Türkiye aleyhine oy kullanırken, 64’ü müzakerelerin devam etmesini istedi, 97’si ise çekimser kaldı.
Yani oylamada, ırkçılığın yükseldiği Fransa ve Almanya’nın, yine ırkçı yükselişten oy kaybeden muhafazakar partilerin etkili olduğu diğer ülkelerin ‘iç siyasetinin’ önemli etkisi var.
Ama karar bağlayıcı değil; nihai kararı 28 üye ülke liderlerinden oluşan AB Konseyi verecek.
AP milletvekilleri kararlarında iç siyasetlerinin etkisinde kalırken, liderler ‘devlet aklı’ ile karar verir. Beklenti bu.
O yüzden bu süreçte iki konu belirleyici olacak:
- Liderler düzeyindeki ilişkiler.
- Oylamaya katılmayan, çekimser kalan, Türkiye ile müzakerelerin devamını destekleyen milletvekilleriyle temaslar ve etkinliklerinin arttırılması.
-II-
Rapora göre Türkiye’nin AB üyeliği müzakerelerinin askıya alınması ‘şartı’ şu:
“16 Nisan anayasa değişikliği paketinin mevcut haliyle yürürlüğe girmesi halinde…”
Oysa referandum bir ‘egemenlik hakkı’ ve demokratik bir şekilde yapıldı.
-III-
Raporda Rusya ile birlikte yapılacak olan Akkuyu Nükleer Santrali’nin durdurulması da istendi, ancak Fransa-ABD-Japonya ortaklığıyla yapılacak Sinop santrali konu edilmedi. Aksine Türkiye ile ekonomik ilişkilerin ‘kuvvetlendirilmesi’ çağrısı yapıldı.
-IV-
Raporda, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi ‘sözde’ kınandı ve “AP’nin Türk halkının yanında olduğu” belirtildi! Oysa 15 Temmuz sonrası AP’den ilk ziyaret 43 gün sonra 23 Ağustos’ta Kati Piri ve AP Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Elmar Brok tarafından yapılmıştı.
Üstelik bu ifadenin ardından, Türkiye’den AB ülkelerine kaçan FETÖ üyeleri kastedilerek, sığınma izni veren ülkelere teşekkür edildi!
-V-
Raporda, Türkiye’nin AB ülkelerindeki Türklerle ilgilenmesine de karşı çıkıldı.
-VI-
Rapora, Türkiye’nin, Alman milletvekillerinin İncirlik Üssü’ne izinsiz girmelerini kabul etmemesi de eleştirildi.
***
Raporu hazırlayan AP’nin Türkiye raportörü Hollandalı milletvekili Kati Piri.
Piri, gündemime 17 Ekim 2015’te girmişti.
Türkiye, 7 Haziran’ın ardından 1 Kasım’da ikinci seçime giderken, Kati Piri, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik suçlamaların bulunduğu bir rapor hazırlamıştı. AP, raporun açıklanması için ‘seçim sonrası’ bir tarih vermişti.
Kati Piri buna öfkeyle karşı çıkmış ve bir Hollanda gazetesine açık mektup yazarak, raporun Türkiye’deki seçimden önce açıklanmasını istemiş, AB liderlerine “Erdoğan’a seçim hediyesi vermeyin” demişti.
Açıkça, “Türkiye’deki seçimleri Erdoğan aleyhine etkileyecek bir rapor yazdım, bunu heba etmeyin” çağrısı!..
Devamında AB üyelik müzakereleriyle ilgisi bulunmayan, yani görev sınırını aşan “Suriye’de güvenli bölge” önerisine tepki!..
O günkü Star’da, Kati Piri’nin Türkiye hakkında sağlıklı rapor yazabilme şartlarını kaybettiğini, Ankara’nın, Piri’nin bu görevde kalmaması için çaba göstermesini önermiştim.
Kati Piri, Türkiye’de bazı gazete ve televizyonlara röportajlar vererek geri adım attığı izlenimi oluşturdu ama tavrı değişmedi.
***
Bütün bunlara önceki raporlar ve AB’den gelen diğer açıklamalardaki diğer siyasi, kültürel ekonomik talepleri, Türkiye’ye yönelik tavırları ekleyin;
Türkiye’ye askeri malzeme satışına getirilen kısıtlamaları da iliştirin;
Almanya, Avusturya gibi örneklerde Türkleri vatandaşlıktan atma, Türkçe’yi unutturma ve isimlerini değiştirmeye zorlama girişimlerini akılda tutun;
Sadece ‘kendilerinden yardım bekleyen gözlerle bakan Türkleri’ önemseyen açıklamaları da katın…
Bir devletin, diğer devletleri siyasal, ekonomik, kültürel ve askeri egemenliği altına almasını hedefleyen politikaların sözlükteki karşılığı ‘emperyalizm’dir.
Bunun bir devlet değil, bir-iki devletin oluşturduğu ortak politika olması durumu değiştirmez.