Venedik Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu seçilen Yunanlı Timis Panu’nun aklı Hollywood’da değil, doğup büyüdüğü İstanbul’da! Panu, memleketine özlemle dolu.
2004 yılında Şişli’ye geldim, karşısında durup evime baktım. İçeri girip ‘Ben burada yaşadım’ demek istedim. Pencerede beliren kadın korktu, perdeyi çekti.
TIMIS Panu, iki kez bir Türk karakteri oynayan ve başrol üstlendiği ilk uzun metrajlı film Miss Violence ile Venedik Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Volpi Kupası kazanan Yunanlı aktör... Tasos Bulmetis’in Baharatın Tadı filminde Osman Bey rolünü üstlendi. One Night Together adlı kısa filmde ise kaçakları taşıyan Emin adlı bir TIR şoförünü canlandırdı. Kısası uzunuyla 15 filmde oynamış bu aktörle söyleşi yapmanın ilginç olacağını düşünmüştüm ama aşağıda okuyacağınız türden bir ‘karşılaşma’ beklemiyordum. Ben daha söyleşi için randevu istemeden Selanik Film Festivali ofisinden Timis Panu’nun Türkiye’den gelenlerle tanışmak istediği bildirilince şaşırdım, biraz. Hoş bir rastlantı diye düşündüm ama gerisi geldi!
“Feriköy’de On İki Apostol Kilisesi’nin küçük bir salonu vardır. İlk kez orada gördüm sahneyi. Pazar günleri bize Laurel-Hardy filmleri gösterirlerdi” dedi. “Aaaa benim evimin hemen arkasında o kilise!” diye atıldım. Şişli’de Sağdıç Sokak’taymış evleri, şimdi olsa komşuyduk! “2004 yılında geldim, evin karşısında durup pencereye bakmaya başladım. İçeri girmek istiyordum. ‘Ben burada yaşadım’ demek istiyordum. Pencerede görünen kadına işaretle derdimi anlatmaya çalıştım ama gözlerini dikmiş el kol sallayan bir yabancıdan korktu herhalde. Perdeleri çekti...”
Feriköy Rum İlköğretim Okulu’nda okumuş... Ben oradan içeriye 11. Bienal’de Hırvat sanatçı Vlatka Horvat’ın sergisini gezip röportaj yapmak için girmiştim çünkü yıllardır kapalı. Ne öğrencisi var ne öğretmeni. “Şişli Etfal Hastanesi’nin sokağında babamın kasap dükkanı vardı. Oradan et alırdım, Kent Sineması’nda bilet kesen adamın kedisine götürürdüm, beni sinemaya alırdı. O zamanlar yeniydi, çok moderndi Kent Sineması. Sırf içine girince bile hayran olurdum görünüşüne.” Şimdi olsa birlikte gidip bir oyun izlerdik Kent’te. Şişli’de kar yağınca yokuşlarda kaydıklarını, gece salepçinin dolaştığını, babasının onu ve şu anda Selanik metro inşaatının mühendislerinden biri olan ağabeyini Kurtuluş’a döner yemeye ve boza içmeye götürdüğünü hatırlıyor.“Annem Arnavutköylü’ydü. Evleri Beyazgül Caddesi’ndeydi” deyince bağırdım: “Adı ne? Benim anneannem mutlaka tanırdı!” Sağ olsaydı soracaktım İfijeniya Hanım’ı... Sokağımızdaki ayazmanın adını hatırlayamadım. Ama komşularımızı sayıp döktük! Bakkal Onnik ile Kurukahveci Asadur’u andık. Asadur Amca’yı kim tanımaz ki? Aynı kıyıda yüzmeyi öğrenmiştik.İkimiz de annelerimizi aramak, onları birbirlerine sormak için telefona sarıldık... “Profiterolü ilk kez İnci Pastanesi’nde yedim. Beyoğlu’ndaki Zoğrafyon Lisesi’nde ortaokul birinci sınıfı okudum, sonra Atina’ya gittik. 1973 yılıydı.” Yutkundum, İnci’nin profiterolü aklıma geldiğinden ya da ben de Beyoğlu’nda okula gittiğim için değil, şu ‘gitme’ meselesinden. İstanbul’un 1500 civarında ‘kurucu yerli’si kaldığı için.
TÜRK TİYATROSU HAKKINDA OLDUKÇA BİLGİLİ
Neden Atina’ya gittiklerini sordum, Kıbrıs olayları yüzünden mi? “Dedem 6-7 Eylül olayları sonrasında Atina’da bir ev almış. İleride lazım olur diye! 1964’te Yunan vatandaşı Rumlar sürgün edildi. Anneannem de Yunan vatandaşıydı...” Köklerinizin bulunduğu, atalarınızın yattığı toprak nasıl olur da bir gün ‘eviniz’ olmaktan çıkar? Neden fazla gelirsiniz oradakilere? Bunları sormadım, ”Orhan Pamuk’un İstanbul kitabını okuyunca kaldırımları, parke taşlarını, evimi gördüm” diyen Timis Panu’ya... Yılın önemli oyuncu ödüllerinden birinin sahibi vardı karşımda. Yunan sinemasının ‘Yeni Dalgası’ diye nitelenen hareketin başarılı bir örneği olan Miss Violence’da zor bir karakteri canlandırdı. Toplumun raydan çıktığı bir ortamda aile içi şiddetin varabileceği boyutları ele alan filmin başarısında payı büyük. Yönetmen Aleksandros Avranas’ın talep ettiği izlenimci oyunculuğu mükemmel icra etti. Dışarıya karşı müşfik bir baba izlenimi verirken ailesini ağır bir tahakküm altında tutan ahlaksız ataerkin ikiyüzlülüğünü mükemmel yansıtıyordu. Ama biz oyunculuktan, sinemadan konuşamadık. Gözlerimiz dolu dolu kayıp bir geçmişin ortak anılarını paylaştık. Farklı zamanlarda aynı mekanlarda birbirimizin izlerini sürdük. 53 yaşındaki Panu, beni kişisel rastlantıların da ötesinde şaşırttı. İstanbul’a gelmek ve Türkiye’de çalışmak istiyor! Eline DVD alıp Hollywood’a gitmeyi tercih etmiyor! Oyunculuk okulu bitirip sahneye çıkmaya başlamış. 30 yıldır Atina’da Devlet Tiyatrosu’nda tam zamanlı çalışıyor. Yunan trajedilerinden modern Fransız yazarlara dek oynamadığı kalmamış. Şu sıralar ünlü besteci Theodorakis’in hayatını konu alan oyunda babasını canlandırıyor. Bugünün hareketli film ve dizi sektörüne heves ettiğini sanmayın: 45 yaşında üniversiteye gidip dramaturji öğrenimi görmüş. Tezini ise Güngör Dilmen’in Midas Üçlemesi’ni çevirerek vermiş. Türk tiyatrosu hakkında oldukça geniş bilgi sahibi. Ve memleketine özlemle dolu...