Sol yazarlar, Paris hülyalarından hiç uyanmazlar. Paris'in devrim yıllarından ilham almaya devam ediyorlar. Yüzyıllar geçse de, başka insanlar, başka zamanlar, başka ekonomiler yaşansa da onların umurunda değil. Onlar Paris'e âşık. Aşık oldukları Paris'te aşk, isyan ve devrim var. Paris'in aşk, devrim ve isyan zamanlarına âşıklar. Tutkuyla, duyguyla ve inançla.
Paris, 19. Yüzyılda aşk, isyan ve ihtilal şehri oldu. Modernleşmek isteyen bizim Osmanlı aydınları çoğu kez kapağı oraya attı. Kimler firari olmadı ki! Ahmet Rıza'dan Prens Sabahaddin'e kadar birçok aydın ve siyasetçi. Osmanlıyı isyan ve devrim ile kurtarmak isteyen çareyi orada buldu. İkinci Meşrutiyet ruhu epeyce oradan ilham aldı. Ancak ihtilal yerine reform yaptılar. Sonuçta Osmanlı meşreplerinden de tamamen kopamadılar. İttihatçıların batıcı taifesi, her zaman kurtuluşu Paris aynasından kendine bakarak aradı.
Paris, daha sonra sol aydınlara ilham oldu. Türkiye'yi onlar da kurtarmak istediler. Her şeyi ile bu toplumu geri, cahil, yoksul görüyorlardı. İlerlemek, modernleşmek ve eşitlik için devrim gerekliydi. Moskova daha çok silah ve teşkilat ilhamıydı, ancak Paris başkaydı. Paris daha entelektüel, daha romantik, daha aşktı. Devrim aşk ve romantizmle, şiir ve edebiyatla estetik hale geliyordu. Güzelliği de temsil ediyordu. Solcularımız bu güzelliğe vuruldular. Yakup Kadri'nin Sürgün romanı, Paris güzelliğine vurulan ilk Osmanlı aydınlarını anlatır. Batıcı aydınlar, şimdi solda konumlanıyorlardı, ama Paris hülyaları devam etti, devam ediyor.
Gezi olaylarında Paris akla geldi. Aşk, devrim ve isyan sloganları atıldı. Paris Komünü iki yüzyıl önce yaşanmasına rağmen oradan Taksim Komünü tezini çıkardılar. İstanbul'dan Paris çıkarmak hoşlarına gidiyor. Şimdi İstanbul'da yapılan protestolarda yine aşk, isyan ve devrim sloganları atılıyor. Hatta bir solcu yazar, Paris devrim zamanlarından ilhamla İstanbul'a devrimin çok yakıştığından bahsediyor.
Türk solu hiçbir zaman "bilimsel sol" olmadı. Her zaman Paris hülyasına çarpılan romantik bir bilinç oldu. Tutkularla ve inançlarla Marxism'e bağlandı. Bu tutkular ve inançlar zamanlar üstü. Bu nedenle bu kadar zaman geçmesine rağmen halen bu inanç ve duyguları taşımaya devam ediyorlar. İnancın böyle bir tarafı var. Paris'teki devrim zamanları ile bugün ki İstanbul zamanları arasında hiçbir nesnel, olgusal ve tarihsel ilişki yok. Onlar için bunun önemi yok. Çünkü Marxism'i inanç kalıpları gibi benimsiyorlar. O nedenle inanç ve hayranlıkla biçimlenen bilinç tutkuyla, aşkla ve sadakatle iman etmeye devam ediyor. İstanbul'da Paris'i görüyor.
İstanbul, modernleşti. Osmanlı modernleşmesinin başkentiydi. Reformlara öncülük yaptı. Ama hiçbir zaman devrimci olmadı. Osmanlı zamanlarında, cuntalar oldu. Darbeler de... Ama modern devrim hiç yaşanmadı. Yaşanmaz da. Ankara'da devrim oldu, ama İstanbul buna bile dudak büktü. Muhalefet etti. O nedenle Mustafa Kemal İstanbul'u kısmen cezalandırdı. Bir süre ziyaret etmedi. Basınını ve bu muhalefeti susturdu. İstiklal Mahkemelerinde süründürdü.
İstanbul ıslahatçıdır, reformcudur. Nitekim buradan doğan AK Parti siyaseti de Ankara'da reformcu kimliğiyle iş başına geldi. Ankara'yı İstanbul'un reformcu yönüyle dönüştürmeye çalıştı. İstanbul'da siyaset reformcudur, aşk romantiktir. Her devrimci genç, İstanbul üniversitelerinin hergele meydanlarında devrim için slogan atar. Sonra aşık olur. Boğaz kıyılarında ve Taksim'de gezer. Artık siyasette reformcu hale gelir, aşkta da romantik.
Türkiye'yi yine kurtaracak İstanbul'un Paris'e öykünerek devrimci kesilen kurgusal dalgası değil. Bunun yerine İstanbul'un ıslahatçı modernleşmesinden ve tarihi Müslüman köklerinden gelen ıslahatçı, ihyacı ve reformcu ruhudur.