Zil çaldı, eğitim takvimimizin ikinci yarıyılı başladı pazartesi günü. Fakat bu sefer başka bir telaşe daha vardı hepimizde. Okul arefesini yani Pazar gecesini, Sancaktepe'deki Mahmut Celalettin Ökten Öğrenci Yurdu'nda deprem çocuklarıyla birlikte yaşadık... Hüzün heyecanla karışıktı.
Büyük Kahramanmaraş depreminden sonra takriben 300 bin depremzedenin İstanbul'a geldiği düşünülüyor. Bunların büyük kısmı akrabalarının yanına gelmiş durumdalar, bir kısmı ise Büyükçekmece Öğrenci Yurdu ile Sancaktepe Mahmut Celalettin Ökten Yurdu'na yerleştirilmişler.
Prof. Sevgi Kurtulmuş hocamızla, Sancaktepe Belediye Başkanı Av. Şeyma Döğücü'nün daveti üzerine depremzedelerin barındığı yurdu ziyarete gittik. Sancaktepe Kaymakamı Ahmet Karakaya ve ilgili müdürlükler tam kadro sahaya inmişler. Sabahlara kadar hiç uyumadan iş yapan kırmızı yelekli genç öğretmenlerle tanışmak, rüzgâr gibi koşan Milli Eğitim Müdürü Hale Bağçe Özbaş'a yetişmeye çalışmak, göz yaşartıcıydı.
İstanbul Valimizin eşi Hatice Nur Yerlikaya da aynı gece ziyarete gelmişti. Hanımefendinin edebiyat tutkusuna şahidim, tam bir kitapseverdir. "Bir kütüphane kuralım bu yurda" dedi... Bir kitap okuma salonu zaten açıktı, belediyenin kütüphanesi de yurda çok yakınmış. Kitaba verilen bu değer insanı çok duygulandırıyor. Kitap, en zor zamanlardaki arkadaşımızdır çünkü. Ve o gece velilerin de öğrencilerin de kalpleri ağzındaydı, çünkü hiç bilmedikleri bir şehirde, hiç bilmedikleri yeni bir okula gideceklerdi. Her şeyi geride bırakmışlardı. Enkaz altından çıkarılırken kolları kırılmış bir hanımla tanıştım, "Evlatlarımız önce Allah'a sonra size emanet" diye ağlıyordu Şeyma Başkan'ın ellerine alçılı kollarıyla dokunarak...
Dokunmak... Ne kadar insani bir nimetti. Yalnızlığın sınırını geçmiş bu insanların kalbine dokunabilmeyi Allah bizlere nasip etsin. Sevgi Kurtulmuş hocamız, kısa selamlamasında her zorluğun ardından ibretler alınarak daha hayırlı başlangıçların yapılabileceğinden söz etti. Kaymakam bey, "Bu sizlerle ilk veli toplantımız' dedi. 23 anaokulu, 150 ilköğretim okulu, 70 lise öğrencisi, ertesi gün yeni okullarına geçeceklerdi. 30 üniversite öğrencisi de aynı çatı altındaydı. Çantalar, defterler, kalemler dağıtılıyordu. Her taraf pırıl pırıl öğrenci araç-gereçleriyle doluydu. Sanki 23 Nisan'dı sanki bahar buraya gelmek istiyordu. Salon duygu yüklüydü. 300 civarında insan büyük bir ciddiyetle dinliyorlardı konuşulanları. Çocuklar bile çıt çıkarmadan bakıyorlardı ağızlarımızdan çıkacaklara... Bir umut, bir tebessüm, bir güneş... Gelir miydi?
Şeyma Döğücü, gelen depremzedelere "misafirimiz" diyor, hepsiyle sarmaş dolaş. Bahçeye kurduğu daimi mutfakta, simit, çay, çorba, tatlı eksik olmuyor. Kaymakam bey çok çalışkan ve idealist, Sancaktepe'de olup da akrabalarının yanına yerleşmiş depremzedeleri dahi takip ettiklerini, kayıt altına aldıklarını söylüyor, onlara da gıda kolisi ve ihtiyaçları gönderiliyormuş. Yurdun içindeki sosyal marketleri geziyoruz, temizlik maddesinden, hijyenik gereklere, iç çamaşırından, ayakkabı ve giyime kadar her ihtiyaç buradan karşılanıyormuş. Valilik, Kaymakamlık, Belediye, Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Milli Eğitim, Halk Eğitim, Müftülük, ciddi bir koordinasyon içinde, el birliğiyle hizmet veriyorlar. "Küçük bir Türkiye kurmuşsunuz buraya' diyorum Kaymakam beye... Deprem görmüş bütün illerden kardeşlerimiz gelip sığınmışlar. Çocuklara kreşler açılmış, alt katta sürekli hizmet veren poliklinikler var. Kuaförü, camisi, kahve-çay içme mekânları ile tam bir site görünümündeydi yurt... Pırıl pırıl odalar, yepyeni yatak çarşaf, sımsıcak kaloriferiyle, harika bir çatı olmuştu bu yurt depremzede kardeşlerimize. Arkadaşım Av. Güller Yıldız'la birlikte hem çok gururlandık hem de hüznümüz, sevinçlerimize karıştı...
Sevgi Kurtulmuş Hocamız, arifane hissiyatıyla bize o gecenin hayat dersini verdirdi adeta; depremden kurtulup gelmiş Kahraman Maraşlı bir dedeyle hasbihal etti. İbretle dinledik. Sosyal Bilimler Üniversitesi'nde yakın tarihimizle ilgili olarak yaptığı sözlü tarih çalışmasında da Anadolu'daki yüzlerce dedeyle mülakatlar yapmıştı. İhtiyarların içindeki cevheri çıkartmayı bilen bir insan, işte yine bir hazine bulmuştu. Dedemiz 80'lerini bitirmek üzere dini bütün, takva sahibi, ev halkı depremde vefat edince İstanbul'a akrabalarına gelmiş. Birkaç gün sonra onlar da dedemizi getirip yurda bırakmışlar. Burada daha rahat edersin demişler. O yaşta rahatlık nasıl olurdu acaba? "Kur'an okuyorum kızım. Abdest alıyorum, dua ediyorum işte. Elden ne gelir? Dünyadaki günlerimiz sayılı' derken içten içe ahirete göç etmiş tüm sevdiklerine hasret çeker gibiydi. Onun depremi yalnızlıktı. Hüznü hepimizi yaraladı. Hayatın son balkonlarından bakarken, gitmek kadar kalmak da zor diyor insan... Hz. Aişe'nin dediği gibi; 'insan olmak ne kadar da zor''...
Burada her insan bir hikâye, her insan Allah'ın bir lütfu olarak bizlere armağan, her insan ölüm ülkesinden çıkmış da gelmiş. Her insan bin bir ibret... Sancaktepe Belediyesi, İstanbul Valiliğince Malatya Doğanşehir ile eşleştirilmiş. 197 personel, 4 mobil mutfak, 2 ambulans, 7 hafriyat kamyonu, 4 iş makinası, ekskavatör ile sahadalar, 25 tır insani yardım taşımışlar... Konteyner çalışmalarına da tam hız devam ediyorlar. Sancaktepe artık Doğanşehir'e kardeş olmuş... Allah hepsinden razı olsun...