Gazete köşelerimizde hep çok makro sorunları tartışıyoruz.
Cari açık, büyüme, AB’nin borç krizi, Cumhurbaşkanlığı, Uludere, kürtaj, kürt sorunu, vs.
Bunlar gerçekten çok yaşamsal sorunlar ama bunları tartışırken bazen burnumuzun dibindeki meseleleri, insanları atlıyoruz.
Bugünkü yazımı İstanbul taksilerine, taksicilerine ayırmak istiyorum.
Bendeniz İstanbul’da çok taksiye binen biriyim; malum, taksiye bindiğinizde taksici arkadaşla ya siyaset konuşulur ya da İstanbul trafiği ve taksicilerin sorunları.
İstanbul taksi piyasası gerçekten ilginç, ilginç olduğu kadar da sıkıntılı bir piyasa.
Sıkıntının kökeninde İstanbul taksi piyasasının tipik bir tekelci piyasa olması yatıyor.
İstanbul sokaklarında, korsan taksiler hariç yaklaşık 18 bin taksi dolaşıyor her saniye.
Başka bir ifadeyle, 18 bin taksicilik hizmeti üreten araba (firma) var ama piyasa hala çok tipik bir tekelci piyasa çünkü piyasaya devlet tarafından uygulanan çok sıkı giriş yasakları var.
İstanbul, malum, dünyanın en büyük, nüfusu en hızlı artan kentlerinden biri.
Gelir düzeyinin de hızla artışı taksi hizmetine olan talebi de her geçen gün arttırıyor.
Ancak, ilginç bir biçimde İstanbul’da artan talebe rağmen taksi arzı bir türlü artmıyor.
Artmıyor derken, tabiat boşluk sevmez, korsan taksiler boşluğu hemen dolduruyorlar, bunu da unutmayalım.
Korsan taksicilik ortaya çıkan yegane mesele olsa ağzımı açmayacağım ama ortada çok daha büyük sorunlar var.
Yukarıda belirttiğim gibi, çeşitli nedenlerden büyük ölçüde artan talebe rağmen yanılmıyorsam 1991 senesinden günümüze İstanbul’da taksi plaka sayısı sabit.
Devlet yeni plaka ihalesi açmıyor ve bu durumun sonucu olarak bugün bir taksi plakasının değeri 900 bin TL’nin üzerinde yani bir milyona yakın.
18 bin olan plaka sayısını bir milyon TL ile çarparsanız karşınıza 18 milyar TL gibi muazzam bir büyüklük çıkıyor; başka bir ifadeyle de yaklaşık on milyar ABD doları.
On milyar ABD dolarına eşit plaka stokunu kim elinde tutuyor?
Plakalar tek tek taksici esnafına ait olsa itirazımız az olacak.
Az olacak diyorum zira bir kez, mesela yirmi sene önce bir plaka edinmiş iseniz, elinizde sattığınız zaman size bir milyon TL getirecek bir emeklilik ikramiyeniz ya da tasarrufunuz var demektir.
Bugün hangi çalışan bir milyon TL emeklilik ikramiyesi alıyor, ya da kimin bir köşede bir milyon tasarrufu var?
İşin en vahim tarafı ise bu plaka servetinin (on milyar dolar) çok az sayıda elde toplanmış olması.
Eskiden bu iş Aksaray, Laleli taraflarında dönerdi, şimdilerde galiba araba galerileri ve merhum Laleli kralının damatları milyar dolarlık plaka stoklarıyla iş (!) yapıyorlar.
Devlet neden yeni bir taksi plaka ihalesi açıp bu korkunç rantı azaltmıyor?
Bu plaka ticaretini yapanlar acaba ne kadar vergi veriyorlar?
Gariban taksi esnafı bütün gün İstanbul trafiğinde direksiyon sallıyor, plakasını kiralayan birileri ayda taksiciden en az dört bin lira rant alıyor; plakanın her geçen gün artan değeri ise işin cabası.
Rant rantı doğuruyor, havaalanlarında çok büyük hava paralarına giriş hakları satılıyor; havaalanları da yegane rant kapısı değil, bunu da belirtelim.
Yine konuyu askere getirdin demeyin ama 12 Eylül günlerinde bu plaka işinin başına geçirilen bir albay kendi hemşehrilerine plakalar dağıtmış, olağanüstü rantların doğmasına neden olmuş idi.
12 Eylül’de albayımızdan plakayı kapan bir hemşehrinin bugün kılını kıpırdatmadan aylık dört bin liralık geliri (akım) ve bir milyonluk bir serveti (stok) var.
Bu plaka işi çok ilginç değil mi?
twitter.com/KarakasEser