Nutuk’taki yanlışlara da tek tek işaret etmek gerekir. Aksi halde orada yazılanlar sorgusuz sualsiz doğru ve gerçek kabul ediliyor. Fakat bunca sene inkılâp tarihçilerimiz acaba neyle meşgul oldular?
Mareşal Fevzi Çakmak’ın benim çocukluğumda Hayat dergisinin orta sayfasında yayınlanan kuşe kâğıtta tifdruk teknikte basılmış güzel renkli fotoğrafları üstelik bazen fiyakalı altın rengi çerçeveler içinde genellikle kahvelerin duvarlarını süslerdi. Sadece bu bile halkın ona gösterdiği saygıyı ve sevgiyi işaret eder. Onun özel bir konumu vardır; tabiî burada siyasal konumundan söz ediyorum. Çakmak, Millî Mücadele’ye her ne kadar geç katılmış olsa bile mücadelenin önde gelenlerinden, ama aynı zamanda da dindar bir kişi olduğundan; zamanında İsmet İnönü tarafından genelkurmay başkanlığından alındığında İnönü’ye muhalif bir siyasî şahsiyete dönüştüğünden olacak muhafazakâr cenahta her zaman olumlu şekilde anılır. Hele 1950’deki ölümü üzerine cenaze töreninin aldığı manzara, geniş halk kitlelerinin töreni hükûmet aleyhtarı bir gösteriye dönüştürmesi de siyasal tarihimizde silinmeyecek izler bırakmıştır.
Atatürk, iki Fevzi'yi karıştırıyor!
Atatürk Nutuk’ta dahiliye nazırının emriyle Anadolu’ya geçen nasihat heyetlerini anlatırken, bu heyetlerin başında bulunan harbiye nezareti eski müsteşarı Ahmet Fevzi Paşa’dan da söz etmektedir. Anadolu’ya geçen nasihat heyetlerinin birinin başında da bir Fevzi Paşa vardır, fakat bu Fevzi Paşa, Atatürk’ün Nutuk’ta sadece bir satırla geçiştirdiği Ahmet Fevzi Paşa değildir; herkesin yakından bildiği Fevzi Çakmak Paşa’dır. Elbette Atatürk’ün böyle bir isim karıştırması yalnızca basit bir hafıza zayıflığına bağlanamaz. Bu sırada dönemin bütün ayrıntıları hala hafızalarda diri ve canlıdır. Hele İstanbul’dan gelen böylesi heyetlerin unutulması imkânı pek de yoktur. Mustafa Fevzi Çakmak, 24 Aralık 1918’de ferik (tümgeneral/korgeneral) rütbesiyle genelkurmay başkanı olmuş, 14 Mayıs 1919’da ise Birinci Ordu Müfettişliği’ne atanmıştı. 3 Şubat 1920’de Ali Rıza Paşa Hükûmeti’nde Harbiye Nazırı olacaktır.
Karışıklık neden icap etmiş olabilir?
Atatürk’ün bu yanlışını uzun yıllar boyunca inkılâp tarihçileri bile fark edememiş olacak ki, üzerinde pek az durulmuştur. Nedeni üzerinde ise hemen hemen hiç. Yanıtı aslında basit: Fevzi Çakmak, Nutuk okunduğu sırada artık genelkurmay başkanıdır; millî mücadele yıllarının kahramanıdır, üstelik 1923 sonrasındaki siyasal ayrışmada Atatürk’e bağlı kalmıştır. Bütün bunlardan sonra Çakmak’ın millî mücadeledeki yerinin sorgulanması doğru olmazdı. Onun için Fevzi’lerin yer değiştirmesi tercih edildi. Bu yer değiştirişin gerçek anlamını ancak Çakmak’ın Kasım 1919 tarihindeki siyasal konumunu bilerek öğrenebiliriz. Bunun için Ali Fuat Cebesoy’a kulak vermeliyiz:
Fevzi Çakmak: Görevim M. Kemal'i derdest etmek
“25 Kasım’da Cafer İlhami Bey’in riyasetinde bir heyet Amasya’dan Sivas’a gelmişti. Aralarında Fevzi Paşa (Mareşal Fevzi Çakmak) da vardı. Müzakerelerimizin en hararetli bir gününde idik. Heyetin bu ani ziyaretine hiçbir mana verememiş olmakla beraber, iyi de karşılamıştık. Aynı gün Kâzım Karabekir’in bilahire bana anlattığına göre, Fevzi Paşa geliş sebeplerini şu cümlelerle açıklamış: Mustafa Kemal ve Ali Fuat Paşalar muhteris ve menfaat düşkünüdürler. Yalnız sana istinat ediyorlar. Şunu iyi bil ki, eğer Mustafa Kemal Paşa reisikâra geçerse, ilk işi seni imha etmek olacaktır. Bu hususta tanıdığım bazı kimseler, hatta en itimat ettiğim İsmet Bey (İsmet İnönü) ile Samsunlu Şefik Bey de bu kanaattedirler. Mustafa Kemal ve Fuat Paşaları derdest ve izam vazifemdir. Kendilerini derdest ederek İstanbul’a götüreceğim. Sen mümanaat etme.”
Tutuklamaya K. Karabekir karşı çıkıyor
Karabekir Paşa, bu sözlerden çok müteessir olmuş, milletin kurtuluşu uğrunda her tehlikeyi göze alarak ortaya atılan arkadaşların tevkifine razı olamayacağını, bu gibi tahribat ile uğraşılarak Türk milletinin ölümünü tesri etmektense, kendisinin de bir an evvel Anadolu’ya gelip saflarımızda yer almasını rica etmiş ve Paşayı iknaa muvaffak olmuştu. Fevzi [Çakmak] Paşa vaziyeti anlamış, verilen vazifeyi ifadan vazgeçmiş ve bizimle de konuştuktan sonra İstanbul’a dönmüştü.” (Milli Mücadele Hatıraları, s. 286-287).
Fevzi Paşa ‘Biz Mustafa Kemal’i diktatör yapacağız’ diyordu
Kâzım Karabekir de anılarında Çakmak’ın Birinci Ordu Müfettişi iken İstanbul Hükûmeti adına 25 Kasım 1919’da Sivas’a gelişini ve Mustafa Kemal hakkındaki olumsuz görüşlerini kendisine anlatması üzerine de onu yatıştırmaya çalıştığını şöyle yazmaktadır: “Heyetin diğer iki sivil şahsiyetini tanımıyordum. Fakat Fevzi Paşa ile 1910 senesinde Arnavutluk harekâtında, umumî harpte İstanbul, Çanakkale, pek az da Diyarbekir bölgelerinde iyi arkadaşlığımız vardı. Namus ve hamiyetine emindim. Zayıf tarafı, kuvvetten korkar, fena durumlarda fazla kötümser olmasıydı. Bugünkü vaziyette İstanbul’u kuvvetli gördüğünden aldığı emri tam bir gayretle yerine getirmeye çalışacağını biliyordum. Bu heyet Samsun’a çıkar-çıkmaz aleyhinde Heyet-i Temsiliyye’de kaynaşma başladı.”
Paşa'yı öldürmek istiyorlardı
“Fevzi Paşa 24 [Kasım]’da Sivas’a gelecekti. Aleyhinde dehşetli bir cereyan başlamıştı. ‘Dövelim, öldürelim’ diye asabî haykırmalar oluyordu. En ziyade Mustafa Kemal Paşa ile Rauf [Orbay] Bey hiddetlerini gösteriyorlardı. Ben çok müteessir oluyordum. Bir kere benim prensibim aksine asabiyet; ikincisi hürmet ve sami[mi]yetim olan bir arkadaşıma hakaret…”
Tehditle değil dostlukla kazanalım
“...Ben Fevzi Paşa’ya yapılacak hakarete kat’îyyen tahammül edemeyeceğimi, aleyhine söylenen sözlerden pek müteesir olduğumu arkadaşlara ve bilhassa bu hususta pek ileri giden M. Kemal Paşa’ya ve Rauf Bey’e söyledim. Şu teklifte bulundum: ‘Eğer sizler Fevzi Paşa’ya karşı samimi davranırsanız, ben de Fevzi Paşa’yı ikna ederek fikrimize getiririm. Ve bir umumi toplantıda samimi surette münakaşa ve fikrimizi kabul ve hiç değilse aleyhdarlıkta devam etmeyeceğini temin ederim. Yalnız ilk ricam samimi bir arkadaşımız geliyormuş gibi arkadaşca karşılamaya çıkmamızı da rica ederim. İtimadın tehdit ve baskı ile değil, telkin ve ikna ile kazanılacağına güzel bir örnek görmüş olacağız.’ Fikrim kabul olundu.”
Sen olmazsan bunların gücü yok
“26 [Kasım’da] sabahleyin ziyaretine gittim. İki saat kadar münakaşa ettik. Fevzi Paşa’nın en mühim vazifesinin beni görmek olduğunu anladım. Mustafa Kemal Paşa’yı tutmaklığımın felâketini, ileride kötü nam alacağımı anlattı. Söylediği iki şey şudur: 1) Yegane dayanakları sen olan Mustafa Kemal Paşa muhteris ve menfaat düşkünüdür. Maksadı, hükûmet şeklini değiştirmek, diktatör olmaktır (1922 senesi son aylarında bir gün Bursa’da aynı Fevzi Paşa, İsmet’i [İnönü] telmih ederek, ‘Biz Mustafa Kemal Paşa’yı diktatör yapacağız’ demiştir) Ahlâkça herkesçe fena tanılan bu zatın milletin başına belâlar getireceğini seni seven bütün arkadaşlarınız ve ben yakından biliyoruz. Ali Fuat Paşa da muhterisin biridir. En itimat ettiğin İsmet [İnönü] de aynı fikirdedir. Ve benim gibi o da seni ikâz etmek fikrindedir. Bunların hiçbir kuvveti olmadığı halde, sen bunlara kuvvet veriyorsun. Geleceğin tehlikeli vaziyetlerinde omuzlarına büyük sorumluluk alıyorsun. Kendisinin İstanbul’a getirilmesine sen mâni oluyorsun. Buna yardımcı olma! 2) Mustafa Kemal Paşa yaverlerini de mebus yaptırıyormuş. Bu gibi mebusların yapacağı fena tesiri de düşünmelisiniz.”
M. Kemal' i ben seçtim
Cevap olarak şunları söyledim: ‘Paşam! Mustafa Kemal Paşa’ya başımıza geçmesini daha İstanbul’da teklif eden de benim. Bugün bütün kuvvetimle tutmayı en büyük bir vazife bilirim. Ondan daha hamiyetli ve değerlisini İstanbul’da iken aradım, bulamadım. Pekâlâ hatırlarsınız. Hanginiz esaret altındaki İstanbul’dan çıkıp da geldiniz. Bugün de sizden rica etsem, ihtimal yine gelmezsiniz. Burada kalınız, seni reis yapalım. Bugün benim kuvvetle tutacağım zattır ki, milletin başında durabilir. Doğrudur. Fakat bu bizzat ben olamam, çünkü ben dayanıksız kalırım. Siz ve emsaliniz esaret altında oturmayı tercih ediyorsunuz. Bugünkü vaziyetimiz en tabiî ve en meşru bir şekildir. Bu mütalaa kolordu kumandanları ve Heyet-i Temsiliyye için de böyledir. Keşke milletin ilerisinde ve kolordu kumandanlıklarında daha değerli kişi bulunaydı. İstanbul’da dedikodu yapan arkadaşlar, iş bu raddeye kadar başarıyla geldikten sonra olsun, Anadolu’ya gelseler ya… Ne yazık ki, doğunun aydın evlâtları bile İstanbul’dan çıkmazken, doğulu olmayan bizim gibiler, en felâketli günlerde halka teselli ve emniyet verdik, halk da tabiî olarak rehberlerini gördü ve onlara yetki ve kuvvet verdi. Halkın subaylara olan güvenini ve bizlere karşı beslediği ümit ve sevgiyi yer yer gezip göreceksiniz… Şu veya bunun mebus olması fena tesir yapar fikrine gelince, bu ana mesele değildir. Esasta bir olduktan sonra, bunların samimi olarak halli mümkündür.’
İçimizde bilinçsiz insan yok
Fevzi Paşa milli direnişe ve milli karara hak veriyor. Yalnız ‘Mustafa Kemal Paşa hepinizi atlatır, sürükler, bir şeyden haberiniz olmaz. O milli kararı, sizin meşru emelinizi değil, şahsî ihtirasını düşünüyor. Onu tanımıyor musunuz?’ diyor ve endişesini bir noktada Mustafa Kemal’in şahsında topluyor, diktatör olacak diye endişe ediyordu. Kendisini şöyle tatmin ettim: ‘Görüyorsunuz ki, içimizde bilinçsiz insan yok. Şahsî olarak aykırı yöne gitmesi mümkün değildir. Bugün nasıl tutuyorsak, aykırı hareketini görünce de bırakmak elimizdedir. Mustafa Kemal halka ve halkçılığa hürmet ettikçe mevkiinde durabilir. Herhalde pis bir muhit yapmasına meydan vermeyiz. Şimdiye kadar olduğu gibi, şimdiden sonra da başarısının birlikte olduğunu görüyor.’Fevzi Paşa hak verdi; ‘Bu suretle kendisini başıboş bırakmaz ve icabında vaziyet almayı düşünmüş olduğunuza göre, bugünkü vaziyet zorunludur’ dedi. Kendisine karşı arkadaşların itimatsızlığından ve aleyhinde bulunduklarından bahsetmedim.Yalnız heyete ve boşboğazlık eden yaverine nasihat etmesini söyledim. Ve Heyet-i Temsiliyye’yi ziyaret etmesini ve samimi davranmasını ve Kuvâ-yı Milliyye’ye taraftar olduğunu söylemesini samimi rica ettim, kabul etti.” (İstiklâl Harbimiz, s. 362-365 ve İstiklâl Harbimizin Esasları, 234-236).