Siyaset yerel seçimlere odaklandı. Hem Cumhur İttifakı hem de muhalefet partileri Mart 2024'te yapılacak seçimin hazırlıklarını yapıyor.
Seçime giderken ekonomi, deprem, kira artışları gibi birçok sebep etkili olacak seçmen nezdinde. Yerel seçimde adaylar da çok önemli. Siyasi partilerin doğru adayla seçmeni ikna etmesi için sıkı bir çalışma yapması gerekiyor.
Siyasi partilerin kentlerin karşı karşıya olduğu risklere karşı hazır olmadığını görebiliyoruz. Şehirleri yalnızca altyapı sorunlarıyla değerlendirmek 1980'lerin mantığıydı. Oysa 1990'lar farklı kimliklerin öne çıktığı ve şehirlerin yüksek nüfus karşısında sıkıştığı dünyalara dönüşmüştü.
İstanbul'un son 50 yılda geçirdiği dönüşüm her boyutuyla ilginç. Kentin varoşları yüksek apartmanlara yerini bıraktı ve rant paylaşımı yaşandı. Daha erken gelenin bir arsa kapattığı şehirde gökyüzüne doğru yürüyen her kat hızlı zenginleşme sağladı. Bu zenginleşme estetikten yoksun lümpen bir zümreyi de şehre sıkıca yapıştırdı.
1990'larda Alibeyköy sırtlarında Karadolap mahallesine yolum düşmüştü. TİKKO üyeleri sokaklara hakimdi. Dikkat çekmemek ve sorguya çekilmemek için yolumuzu uzatmak zorunda kalıyorduk.
O günlerde Maltepe'de, Nurtepe'de Gülsuyu'nda, Okmeydanı'nda, Gazi Mahallesi'nde, Fİkirtepe'de benzer manzaralar hakimdi. Şimdi çoğu semtte müteahhitten havuzlu daire alanlar sitenin fitness salonlarında spor yapıyorlar.
Taşradan gelen yığınlar şehrin dokusunu bozuyordu ancak şehir de onları başkalaştırdı. Artık kimse geldiği gibi değil. Kentin dönüştürücü etkisine tanık oluyoruz. Trabzonlu, Sivaslı, Diyarbakırlı, Kastamonulu artık İstanbul'un kendisiyle birlikte dönüşümüne tanık. Artık dedesinin inşa ettiği kentin siluetinden rahatsız yeni yetmeler var.
İstanbullunun kendisinden sonra gelen herkesi "öteki" görmesi de bir bakıma aidiyetinin arttığının ispatı. Şehre ilk geldiğinde gecekondusunun önünde atletle oturan yurttaş artık Suriyelinin davranışına tepki verecek kadar şehre alışmış. Bu satırlar yerli ve yabancı ayrımını körüklemekten ziyade şehri sahiplenme sürecindeki asabiyeti izah etmem içindi sadece.
İstanbullu sandığa gidecek. Şehirdeki turizmin etkisinden memnun olan var ama rahatsız olan da epeyce çok. Planlı bir turizm politikasına ihtiyaç var. Kira çılgınlığı, vergisiz oda kiralama sistemi, taksici esnafın turist avcılığı, devlet okullarına erişim zorluğu şehrin sakinlerini kızdırıyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki, İstanbul için deprem gündemli bir yasa hazırlığından bahsetti. Bu yasa fikri önemli ancak İstanbul'u rahatlatacak adımlarda Kültür ve Turizm, Milli Eğitim, Sağlık gibi birçok bakanlığın sorumluluğu var. Bu şehirde yaşayan memurun, öğrencinin, işçinin eğitim, ulaşım, sağlık, kültürel ihtiyaçlarını planlamak gerekiyor.
İstanbul yalnızca yerel yönetimlerin mevzuatıyla değil ulusal bazda bir mevzuatla korunmalı. Deprem ve afet risklerine karşı hazırlık yapacak bir planlama ancak yasal düzenlemeyle gerçekleşebilir. Ancak bunu bir deprem yasasına sıkıştırırsak kentsel dönüşüme indirgersek tekrar sınıfta kalırız. Bu şehrin gıda temini, sağlık hizmeti, eğitim olanağı, turizm ve kültür ihtiyacını da yasaya dahil etmek şart.
İstanbul'u seven bu şehri terk etmek istemeyen milyonlar var. Şehrin gelecek 100 yılını planlamazsak eğer bir afet durumunda bu şehri elimizden alırlar. Hem de göz göre göre.