AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un, “İstanbul Sözleşmesi iptal edilecek” açıklamasından bu yana kirli bir kampanya yürütülüyor. Malzeme olarak da “cemaatler” kullanılıyor. İptal kararında etkili olduğunu düşündükleri cemaatleri, FETÖ ile aynı kefeye koyarak intikam almaya çalışıyorlar. Aynı operasyon, “Cemaatler böyledir” şeklinde 15 Temmuz’dan sonra da yapılmıştı.
Bir kere “cemaat” ile FETÖ’yü özdeşleştirmek, FETÖ’yü meşrulaştırmaktır. Fetullahçılar; hiçbir dönemde “cemaat” olmamıştır. Kendilerine “cemaat” demeleri, Vehhabiliği kuran İngiliz ajanı Hempher’in, kendisine “Muhammed” adını vermesi gibi bir “istismar”dır. Bir “Vatikan Projesi” olan bu örgütün, ilk yıllarda cemaat olduğunu söylemek, iyi niyetli bir değerlendirme ile gaflettir. “Biri gider, bini gelir” şeklinde; toplu itibar katliamı yapan Ali Köse’nin, “Dindar kesimlerin eğitim ihtiyacını; hiçbir illegal yola girmeden karşılayan Gülen cemaati, Nakşileri geride bıraktı” ifadeleri hangi basiretin ürünüdür? Bu beyefendi, özellikle 1998’deki Papa kabulü ve sonrasında toplanan Abant Platformu’ndan itibaren “Bunların İslam’da yeri yoktur, dinlerarası diyalog Vatikan Projesidir” diye bas bas bağıranları hiç duymadı mı acaba? Fetullahçıların, “hizmet cemaati” kisvesi altında İslamiyet’i Hristiyanlaştırmak istediğini ilk haykıranlar da, 15 Temmuz gecesi karşılarına ilk çıkanlar da, şimdi FETÖ ile aynı kefeye koymaya kalktığınız insanlardı.
Bugün “cemaat” tartışması yapanların “cemaat ve tarikat” gibi İslamî mefhumların çok yabancısı oldukları anlaşılmaktadır. Bu ayıp değil ama bilmediği konuda bu kadar ileri gitmek çok ayıptır. Bir istihbarat örgütü olan FETÖ’ye “cemaat”, cemaatlere ise “örgüt” muamelesi yapmak, başka bir amaç yoksa; FETÖ’nün ekmeğine yağ sürmektir. Devlette kadrolaşma peşinde koşanlar veya iktidardan istifade ederek kasasını doldurmaya çalışanlar varsa bunların, “cemaat” ile ne ilgisi olabilir?
AHLAKSIZLIĞA KARŞI OLMAK, AHLAKIN GEREĞİDİR
Cemaatlere yönelik bu yargısız infazın sebebi, “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmesinde etkili oldular” iddiasıdır. Aile ve ahlak mefhumuna önem veren herkesin karşı çıktığı bu yanlıştan dönülesinde, cemaatlerin bir katkısı olmuşsa kutlamak gerekir. Milletvekillerinin iğrenç saldırılarına “İttifak, millet nezdinde yara almasın” diye susarak aynı iğrençliğe ortak olanlar, kadına şiddet ve tecavüzlerin sorumlusu olarak, “İstanbul Sözleşmesi”ne karşı olan cemaatleri göstermeye çalışıyorlar. Bu da başka bir cehalettir. İslamiyet’in kadına verdiği değer, kadın haklarındaki hassasiyet; hiçbir sistemde yoktur. “Kadın”a “kedi” muamelesi yapan şaklabanları “cemaat” zannedenler, İslam’ın kadına verdiği değeri asla doğru anlayamaz. Birçok şarta bağlı bir “izin” olan birden fazla nikah meselesini diline dolayanlar öbür taraftan, İslamiyet’in; hanımına tanıdığı nice ayrıcalıkları çiğnediğinin farkında mı acaba?
Kadına şiddet, taciz ve tecavüz çirkinliklerinin en etkin panzehri İslamiyet’tir. İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkmayı, kadına şiddeti onaylamak olarak görmek vahim bir önyargıdır. 2011’den bu yana sürekli artan kadın cinayetleri, İstanbul Şözleşmesi’nin kadına şiddeti önleyeceği iddiasını; kökten çürütmektedir. Ailenin temeline dinamit koyan ahlaksızlıklara vize vererek, başka ahlaksızlıkların önleneceğini zannetmek, pisliği; idrarla temizlemek gibidir. İnsanları “kadına şiddet”e karşı çıkmak için “aile”yi feda etmeye; LGBT sapıklığına razı olmaya zorlamak nasıl bir erdemdir? Avrupa ülkeleri bu sözleşmeyi, cemaatlerin baskısıyla mı iptal etti? Ahlaksızlıkta Avrupa’yı sollayarak gözlerine girmeye çalışıyorsanız hiç uğraşmayın. Zira, sizden öncekiler o yolda çok ilerledi ama hiçbir şey elde edemedi.