Doğup büyüdüğüm şehir İstanbul’un bir gün küresel bir finans merkezi olacağı fikri beni çok heyecanlandırdı.
Bu çok kapsamlı bir proje, Merkez Bankası’nın da İstanbul’a taşınması çok doğru bir girişim idi, araya muhtemelen birileri girdi ve bu projeden şimdilik çok bahsedilmiyor.
İstanbul’un küresel bir finans merkezi olması için neler yapılması gerektiği üç aşağı, beş yukarı belli.
Ülkenin tüm hukuk sisteminin, mali hukuk başta olmak üzere, küresel çizgilerle bire bir uyumlaştırılması lazım.
Bu hukuk uyumu zaten orta vadede sürdürülebilir bir büyüme için de şart.
Teknik konuların daha kolay çözülebileceği kanısındayım.
Londra bugün Avrupa’nın ve dünyanın çok önemli bir finans merkezi ve bu özellik bu tarihi kente çok büyük artılar taşıyor.
İstanbul yarın bir finans merkezi olur ise hemen bu özellikleri kazanır diye bir öngörüm yok ama önemli olan bu sürece girmek.
Aşağıda sizlere, okurlara 2014 Londra’sının bazı sayısal özelliklerini vereceğim, bu bilgileri bir dergiden (Le Point) derledim.
Londra merkezi olarak 8.4 milyon nüfusa sahip büyük bir kent, şehrin kenarlarında da 1.5 milyon insan yaşıyor.
2013 senesinde Londra metrosunu 1.3 milyar insan kullanmış.
En önemli durak Waterloo durağı, bu durağı da 90 milyon yolcu kullanmış.
Londra aynı zamanda büyük bir kültür merkezi, Kasım 2014 olarak 66 tiyatro oyunu, 29 müzikal komedi, 8 opera sergileniyor.
Londra’nın şehir olarak yarattığı katma değer senede dört yüz milyar avro (yaklaşık beş yüz milyar dolar) dolayında ve bu büyüklük milli gelirin (iki trilyon dolar) yaklaşık dörtte biri.
Bu büyüklük, Londra’nın ürettiği katma değer, Türkiye’nin 2014 milli gelirinin yüzde altmışından fazla.
Londra’da 1400 adet mali hizmet üreten büyük şirket faaliyet gösteriyor.
Ülkenin bütününde işsizlik oranı yüzde altı iken Londra’da işsizlik oranı yüzde 2,6.
Şehrin yüzölçümünün yüzde kırkını parklar yani yeşil alanlar oluşturuyor.
Londra şehrinin nüfusunun ancak yüzde 59’u beyazlardan oluşuyor.
Siyah tenliler yüzde 13, hintli, pakistanlı, bengladeşli nüfusun oranı yüzde 12, doğu asyalılar yüzde 7, araplar da yüzde 2 dolayında.
Aynı nüfusun yüzde 48’i hıristiyan, yüzde 12,4’ü Müslüman, yüzde beşi hint dinlerine inanıyor, sihler yüzde 1.5, budistler yüzde bir, diğer dinler yüzde 9, bir dine inanmayanların oranı ise yüzde 20.
Ortalama kira iki bin dolara yakın.
Unutmayalım Londra aynı zamanda 1908’de, 1948’de ve 2012’de üç kez olimpiyat düzenlemiş bir kent.
Londra’da 96 futbol kulübü var, altısı Prömiyer Lig’de oynuyorlar.
Londra kendi başına senede yaklaşık otuz milyar dolar turizm geliri üretiyor.
Londra böyle renkli, eğlenceli ve çok zengin bir kent ama yüzde kırkı da yeşil alan, park.
Belki de yüzölçümünün yüzde kırkı park olduğu için Londra çok zengin, dünya finans merkezi bir kent, bu da başka bir konu.
İstanbul’un bugünden yarına bu özelliklere sahip olmasını beklemiyorum ama ben de İstanbul’un tek başına senede otuz milyar dolar turizm geliri üretmesini istiyorum.
İstanbul’un da ürettiği katma değerin 500 milyar doları aşmasını kim istemez.
Hele hele İstanbul’da işsizlik oranının yüzde üçün altına düşmesini.
Ancak bu çok güzel hedeflerin yakalanabilmesi için yapılması gerekenler var.
Önce ulusal hukuk düzeninden başlamak gerekiyor; çok net söylüyorum, Türkiye’nin senede elli milyar dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekmesi işten bile değildir şayet doğru hukuksal adımlar atılır ise.
Ne dersiniz, bir deneyelim mi?
Bire bir evrensel hukuk bizi bozar diye kavruk kalmaya razı olanları teşhir edelim mi?