Kuşkusuz Türkiye’nin her sathında, her bölgesinde yapılan seçimler çok önemlidir. Bu sathın her bir bölgesinde durum ve şartlara göre alınacak her bir oyun dahi önemi büyük olabilir. Hatta o bölgede ve ülke de siyasetin akışını değiştirebilecek stratejik boyut kazanabilir. Diyarbakır, Mersin, Manisa, Trabzon, Denizli, Çorum gibi diğer bölgelerde önemlidir.
Ancak çoğu dönemlerde seçimin simgesel önem kazandığı bölgeler ve şehirler vardır. Bu bölgelerde veya şehirlerde kazanmak bir parti için, diğer kazanacağı birçok bölgeden çok daha fazla anlamlar ifade edebilir. Bu şehirlere sadece nüfus ve seçmen açısından bakılmaz. Bu şehirler iktidarlar ve muhalefet için bir seçim barometresidir. Bu şehirlerin partiler için hem simgesel, hem de stratejik değeri vardır. Bunlarında ötesinde aslında Türkiye’de iktidara giden yollar birazda bu şehirlerden geçer. İstanbul, İzmir, Ankara gibi kentlerin böylesine bir önemi vardır. Bu şehirlerde bir parti için sadece kazanmak değil, bazen oyunu artırmak bile kazanmak kadar önemlidir. Çünkü bu üç şehir simgesel veya stratejik olmanın da ötesinde genel toplamda seçimin kaderine önemli oranda etki etmektedir.
Bu seçimin artık bir yerel seçim olmanın da ötesinde bir anlam kazandığını düşünürsek, bu şehirlerde elde edilecek başarının veya başarısızlığın o partiye sağlayacağı güvenoyu veya güvensizliğin en önemli testi olacaktır. Partilerin Türkiye genelinde elde edeceği oy yüzdeliğinde bu üç şehrin; hem alınan oy açısından hem de simgesel anlamda önemi büyüktür.
İstanbul, bir dünya kenti olması ve devasa seçmen sayısı ile birçok ülkeyi geride bırakması yerel iktidar başarısında önde olanları genel iktidara taşıması gibi birçok yönleriyle tek başına büyük ve belirleyici bir güçtür.
Ankara’nın Türkiye’nin ikinci büyük kenti ve başkent olması, İzmir ise, Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olmasının yanında simgesel değerleri ile öne çıkıyor. Yani bu seçimlerin ana itici gücü bu şehirler diyebiliriz.
30 Mart yerel seçimlerinde partiler özellikle bu kentlerde başarı elde etmek için var güçleriyle yarışmaktadırlar. Bu yerel seçimlerin son 10 yılda en dikkat çekici sonuçları İzmir’de beklenmektedir. Çünkü İzmir’de bir merkez sağ kayması yaşandı ve bu algı değişimine sebep oldu. Bu algı bir kale sendromu oluşturdu. Sanal bir kale oluştu. Bu sanal kalenin birinci sahibi ise CHP oldu. Bu nedenle merkez sağı yeniden eski adresine bir dönüş yaşayacak mı? Yaşayacaksa ne oranda gerçekleşecek. İzmir’de bir dönem tıkanan merkez sağ damarlar yeniden açılacak mı? Sorular elbette çoğaltılabilir. Çünkü bilinen bir gerçek var ki İzmir’de sol oyların toplamında yani yüzde 56’lara ulaşmasında merkez sağın birtakım konjonktürel nedenlerden ve diğer bazı gelişmelerden dolayı önemli katkısı oldu. Tabi ki bunda oluşturulan birtakım korkularında önemli etkilerinin olduğu bir gerçektir.
İşte bu kale algısının oluşmaya başlaması yerel ve genel seçimlerde İzmir’e simgesel bir önem kazandırdı. Bir değerlendirme yapılacaksa benim kişisel görüşüm seçimler için İstanbul dünya şampiyonluğunu, İzmir Şampiyonlar ligini temsil niteliklerinde bir öneme sahiptir. İstanbul’da kazanan dünya şampiyonu ise, İzmir’de kazanan da şampiyonlar ligi birincisidir. İddialı bir tanımlama olsa da taşıdığı değer açısından; kazanmanın ötesinde her partinin aldığı toplam oy oranı itibariyle simgesel ve farklı anlamlar taşımaktadır.