Dün, yakın tarihimizin en büyük felaketi kabul edilen 17 Ağustos 1999 depreminin 23'üncü yıldönümüydü.
Resmi rakamlara göre, depremde 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi de yaralandı. 5 bin 840 kişi de kayboldu.
Yaşanmayan acıları anlamak mümkün değildir.
Gecenin 03.00'ünde 45 saniye süren depremi Yalova'da yaşayanlardan biriydim.
Daha önce duymadığınız sesler... Kolon ve kirişlerden gelen uğultu... Sallanan dolaplar, avizeler, kırılan tabaklar...
Daha önce hiç yaşamamışısınız. Ayağa kalkmak için hamle yapıyorsunuz ama sallanan bir beşikte tutunmadan doğrulmak mümkün mü?
45 saniye... Meğer ne uzun bir zaman dilimiymiş. Bir türlü bitmek bilmiyor.
Bitince aile efradı birbirini merak ediyor. Çok şükür diyorsunuz ve sokağa fırlıyorsunuz...
Oturduğumuz bölge sonradan belirlendi, Yalova'nın en sağlam zeminlerinden biri. Komşularda da bir şey yok.
Büyük sarsıntıyı acaba bütün Yalova böyle mi atlattı? Hemen arabanın radyosunu açıyorsunuz.
Yalova'dan bahsetmiyor. Merkez üssü Gölcük olan bir deprem...
15-20 dakika sonra hısım akrabalar bizim sokağa geliyor.
Aman Allah'ım. Aşağılarda Yalova yanmış yıkılmış.
Hava aydınlanınca iniyor, evleri, apartmanları dolaşıyoruz.
Hacımehmet Ovası'ndaki binalarda korkunç yıkım manzaraları. Mübalağasız 5 katlı apartman 3 kata inmiş. 2 kat toprağın altında. Tamamen çökmüş olanlar, yana yatanlar.
İnsanın yüreği parçalanır; doktor öğrenciniz eşi ve çocukları ile enkazın altında görülüyor. Bakamıyorsunuz...
En büyük acı, çaresizlik...
Evet depremin ilk saatlerinde eliniz kolunuz bağlı...
Neler gördük, neleri sonradan öğrendik?
Apartmanı yıkılmadığı halde asansör boşluğuna atlayan, 4. 5. kat balkonundan, pencerelerden kendini aşağı atan, ölen insanlar...
Böyle büyük bir depremde ilk dakikalarda insanlar ne yapılacağını bilemiyor. "Kepçe yok mu, buldozer yok mu?" diye sağa sola koşturanlar... Hâlbuki ne kepçe, ne buldozer işe yarayabilir.
Felâket öylesine büyüktü ki, ilk gün ne kurtarma ekipleri gelebildi, ne devlet imkânları ulaşabildi.
Can kayıpları ise ilk dakikalarda, ilk saatlerde oluyor. En önemli gerçek bu. İlk müdahaleler hayatî önem taşıyor.
Kim yapacak bu müdahaleleri?
Yaşadıklarıma dayanarak söylüyorum.
İlk müdahaleyi aile fertleri, akrabalar, dostlar, yakınlar yapıyor...
"Önce can" gerçeği o kadar kesin ki, kendini sokağa atanın aklına ilk gelen anne babası, en yakınları oluyor. Ve en önemlisi, ilk dakikalarda enkazdakilere ulaşabilmek.
Eğer varsa, bir düdüğün enkazda ne kadar önemli olduğunu ancak büyük depremde anlarsınız... Şimdi cep telefonları yaygın. Mutlaka şarjlı ve yakınınızda olmalı.
Nasıl müdahale edilecek?
Şayet en hayati malzemeleri daha önce ulaşabileceğiniz belli yerlere koymadı iseniz ellerinizle toprağı eşelemeye kalkarsınız.
İki gün sonra Avrupa'dan gelen profesyonel ekip nasıl ulaştı biliyor musunuz? Akülü testereler ile... Kolon ve kirişlerdeki demirleri keserek, keski ve çekiçle betonu kırarak, bir insanın geçebileceği kadar yer açıp o bedenleri dışarı çıkardılar. Enkaz altından hızlıca pek çok insanın hayatını kurtardılar.
Evlerde, sokaklarda, sitelerde en hızlı şekilde çok ciddi şekilde organize olunmalıdır.
Akülü demir testereleri, keski, çekiç, kürek kadar önemli ikinci husus, ilk yardımı yapabilmek. Bunun için ciddi kurslarla insanımız eğitilmeli...
Ailede, sokakta, mahallede, sitelerde hızla organize olmalıyız.
Beklenen büyük İstanbul depremi öncesinde okulları temel alarak, öğretmenlerden/velilerden başlayarak çok hızlı topyekûn ciddi bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır.