Beşiktaş’ın şampiyonluk, Başakşehir’in dördüncülük için kalan 9 maçını da kazanma hedefi vardı. Ancak kazanmak isteği kadar yitirme endişesi de duyuyorlardı.
Beşiktaş’ın düne değin temel sorunlarından biri sık aralıklarla maç oynamak ve bunun yıpratıcılığına çözüm üretememekti. Dün gene 5 sakatı, 1 cezalısı vardı, ama takım boş bir hafta arası geçirmişti. Yorgunluk özrü olamazdı. Sezon başındaki çıkışını iştahlı, coşkulu, hızlı bir oyunla sağlamıştı. Tempolu bir futbol oynayabilirdi. Ama o tempoyu göstererek girişmedi mücadeleye! Kontrollü bir arayış içinde kaldı. Yana oynayarak top oyalamaları, zaten kapanmayı iyi bilen Başakşehir’in işine yaradı. Zaman zaman hızlandığında, çabuk öne çıktığında pozisyon bulmakta zorlanmadı. 33 ve 41.dakikalarda mutlak golleri vuruş yetersizliğinden kaçırdı. Ligin en az gol yiyen takımı özelliğini taşıyan Başakşehir’i aşmanın yolu hızla hücum etmek ve çabuk top kullanmaktı. Ne var ki Beşiktaş’ın oyun planında bu yolu kullanmak yoktu!
Oyunun akışını, gol arayışlarını ikinci yarıda artıracak Başakşehir değiştirebilirdi. Hücuma daha çok çıkması, bir yandan Beşiktaş’ın savunmasını zora soktu, bir yandan da Beşiktaş’a hücum alanları verdi. Bu dönemde Beşiktaş’ın savunma defoları açığa çıktı. Çabuk kapanamıyor, alan daraltamıyordu. Bunu Başakşehir çok daha iyi yaptı. Hızlı çıktı, hızlı döndü. Biliç Oğuzhan ve Cenk Tosun’u birlikte 60’ta Olcay ve Tolgay’ın yerlerine aldı... Mücadelenin ateşi bundan sonra arttı. İki takım da golü daha çok istemeye başladı. Savunma riskleri ve gol kokuları arttı.
Beşiktaş’ın tempo isteyen, az pasla hücuma gitmek gerektiren anlarda, kendini zorlayıp arayış içine giremeyişi, baş etmesi gereken bir sorunu. Bunu hemen çözemez ise büyük beklentisi olan şampiyonluğa ulaşması iyice zorlaşacak.