Geçenlerde Rehber TV'de Dr. Abdulkadir Turan ile Gazze'yi konuşuyorduk. Abdulkadir Hoca, konuşmasının akışı içinde "Aslında İslam tarihinin en başarılı devleti Emevilerdir. (Maddi anlamda) son derece başarılı bir yönetim sergilediler. Çin'den Endülüs'e kadar gerçekleşen bütün fetihler neredeyse tamamıyla onların eseridir. Ama onca başarıya, onca büyük fetihlere rağmen Kerbela faciası, Harre olayı, İbn Zübeyr katliamı... Bir lanet gibi peşlerine takıldı, bütün görkemli başarılarını unutturdu ve varsa yoksa bu cinayetlerle anılır oldular" dedi.
O bunları söylerken, "Bu dünyada onların peşine laneti taktık" (Kasas, 42) ayeti aklıma geldi. Bu ayet, öncesi ve sonrası ile Firavun ve hanedanı hakkında olmakla birlikte İsrailoğulları, onlara bahşedilen nimetler ve tevhidi temsil etmek üzere âlemler içinde tercih edilmiş olmaları ile ilgili bir kıssanın akışı içinde yer alıyor. Dolayısıyla Kur'an'ın genel üslubu bağlamında bizzat İsrailoğullarına yönelik bir uyarı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim bu ayetler zikredildiği zaman, Firavun ve hanedanından önce, İsrailoğulları akla geliyor artık.
Hiç kuşkusuz İsrailoğullarının her müminin gıpta ile bakacağı görkemli bir tarihleri var. Bütün yeryüzünün putperestlikten kavrulduğu uzun bir süreçte, onlar çölde bir vaha gibi tevhidi temsil etme onuruna erişmişlerdi. İbrahim'in soyundan geliyorlar. İshak'ın, Yakub'un, Yusuf'un, Musa'nın, Harun'un, Davud'un, Süleyman'ın ve daha nice peygamberin yoldaşı, yareni, silah arkadaşı oldular. Büyük nimetlere kavuştular.
Pazar günkü yazımda da belirttiğim gibi, bu muhteşem tarihi, bu gıpta edilen onuru gölgede bırakacak davranışların da failleri oldular. Özellikle Musa'dan sonra, kendilerine gönderilen peygamberlerin çoğunu, rahatlarını bozdukları, alışkanlıklarını değiştirmeye kalktıkları, kendi aralarında ve başka milletlere karşı işledikleri haksızlıklara dur dedikleri için öldürdüler, çoğuna iğrenç iftiralar attılar. En son, Allah'ın dinini tahrif edip ruhsuz, irfansız, merhametsiz bir kuru kurallar manzumesi haline getirmelerini, bu kuralları da başkalarına uygulayıp kendilerini muaf görmelerini eleştiren Allah'ın peygamberi İsa Mesih'i Romalılara ihbar ederek öldürmelerini istediler. Sonra peygamberimize karşı akıl almaz ihanetler işlediler, öldürmeye kalktılar, zehirlediler.
Bu yüzden dünyanın he tarafında, görkemli tarihleriyle, gıpta edilen geçmişleriyle, bir zamanlar tevhidin öncüleri olmalarıyla değil, sözünü ettiğim bu cinayetleriyle, Allah'a, peygamberlerine ve diğer insanlara ihanet etmeleriyle, her zaman ve her yerde başkalarına karşı kurdukları entrikalarıyla anılan nefret objeleri haline geldiler. En büyük antisemitist kendileridir yani. Kendi elleriyle yapıp ettikleri, bir lanet olmuş yakalarına yapışmış.
Firavun üzerinden kendilerine göndermede bulunan ayetlerin akışı içinde "Firavun ve askerleri, bize döndürülmeyeceklerini sanarak yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar. Biz de onu ve askerlerini alıp denizin içinde bıraktık. Bak işte, zalimlerin sonu nice oldu!" buyuruluyor. İsrail, Firavunvari bir büyüklenme ile tepeden tırnağa silahlı ordularıyla (ve de bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi Allah'ın huzuruna döndürüleceklerine dair ilahi uyarıyı silikleştirdikleri için) silahsız, ordusuz, savunmasız Filistin halkını önüne katıp denize doğru sürüklüyor. Deniz, zalimlere vadedilmiş son sınırdır. Bakalım, zalimlerin akıbeti nice olacak!
Bu gidişle İsrail, "Vadedilmiş Topraklar"dan önce, "Vadedilmiş Deniz"e ulaşacak, Firavun orduları gibi.