İsrail’de önceki gün yapılan genel seçimlerin sonuçları birçok yerde sürpriz olarak değerlendirildi. Bir seçim sonucunun sürpriz olması sürpriz aslında. Zira hemen her ülkede seçimler öncesinde kamuoyu yoklamaları yapılır, eğilimler ölçülür, deyim yerindeyse, toplum koklanır. İsrail’de de muhtemelen bunlar yapılmıştır, ancak anlaşıldığı kadarıyla bulgular dünya kamuoyuyla paylaşılmamış.
İsrail’deki seçimler öncesinde ‘sağcılardan sağcı beğen’ denebilecek bir ortam söz konusuydu. Bu, çatışma yanlıları ile daha fazla çatışma yanlıları anlamına gelen bir tablo ortaya koyuyordu. Başbakan Netanyahu’nun koltuğunu koruyup koruyamayacağı tartışılıyor, onun yerini alabilecek kişiler düşünüldükçe Netanyahu’ya razı olacak bir durum ortaya çıkıyordu.
Netanyahu koltuğunu korudu, ancak iktidarını eskisi oranında koruduğu söylenemez. Zira Netanyahu ittifakının önceki mecliste 42 sandalyeye sahipti, bu sayı 31’e düştü. Bütün sağ partiler bir araya geldiğinde, 120 sandalyeli Kneset’te 60 milletvekili ile temsil edilebiliyorlar. Kısacası parlamento aritmetiğinde yarıda kalmış durumdalar, hükümeti kurmak için başka eğilimlerle işbirliği yapılması gerekiyor.
Yeni durum
Seçimlerde 32 parti yarıştı, %2 ülke barajını aşabilen partiler arasında da Yesh Atid (Bir Gelecek Var) partisinin yıldızı parladı. 19 sandalye kazanarak İsrail’de ikinci parti haline gelen Yesh Atid’in lideri bir gazeteci. Yazdığı kitaplar, köşe yazıları ve TV programlarıyla tanınan Yair Lapid, laik orta sınıfın sesi olarak görülüyordu. Genç ve karizmatik bir lider olarak gelecek açısından umut vadeden biri olarak seçim kampanyasında yoğun olarak İsrail ekonomisinin düzeltilmesi konusunu dile getirmişti.
Dünyanın hemen her yerinde insanlar pişirecekleri aşa göre oy kullanıyor. Ekonominin nasıl daha iyi hale geleceği konusu oy davranışlarında temel belirleyici olurken, ekonominin hangi koşullarda daha iyi olabileceği konusu da partiler arasındaki tercih nedenini oluşturuyor.
İsrail’de bu tercihler nihai olarak savaşarak mı yoksa barışarak mı ülke düzlüğe çıkar sorusuna karşılık geliyor. Sağ koalisyon, hem Filistin hem de İran konusunda çatışmacı siyasetin süreceğini ifade etmişlerdi. İsrail halkı açısından Filistin konusundaki bu eğilim yadırganmamış olabilir. Ancak Netanyahu’nun İran’ı öncelikli hale getirmiş olması bir caydırıcı etki yaratmış olabilir.
Değişim ihtimali
Lapid’in yaklaşımı ise bu eğilimden oldukça farklı. Filistin ile iki devletli çözüm modelini savunuyor, hatta Netanyahu bu konuda bir teminat vermez ise hükümet koalisyonuna katılmayacaklarını beyan ediyor. Aşırı milliyetçi bir dil yerine, küresel gerçeklere işaret eden bir üslup kullanıyor. Ayrıca, aşırı muhafazakar kesimlerin askerlikten muaf olmalarına da şiddetle karşı çıkıyor.
Lapid’in partisinin yeni hükümette yer alıp almayacağı şu an için belli değil. Bununla birlikte Yesh Atid’in farklı ve güçlü bir muhalefet olacağı söylenebilir. Bu, İsrail halkının, en azından bir kısmının, ülke geleceğinin bugüne kadar uygulanan politikalarla garanti edilemeyeceğini görmüş olduğunu ortaya koyuyor. Lapid’in başarısının arkasında kadın oyları olduğu ileri sürülüyor; bu doğru ise gelecek kaygısının giderek arttığını söylemek mümkün. Zira kadınlar çocuklarının daha güvenli ortamlarda yaşamasını, savaşlarda ölmemelerini, evlerini terk edip uzaklara gitmemelerini isterler.
Yaklaşık 8 milyonluk İsrail’de oy kullanan 3 milyon 767 kişi, sadece ülkelerinin değil dünyanın kaderini de belirleyeceklerini bilerek mi sandık başına gittiler, orasını bilmek kolay değil. Ancak bu gerçeği her zaman hatırlamak lazım.