Rahmetli babaannemi, hep elinde teşî (kirmen) ile yün eğirdiği halini hatırlıyorum. Yünleri eğirip ip haline getirirdi ve ipleri de yumak yapardı. Sonra da o yün iplerden biz torunları için çorap falan örerdi. Ucu nakışlı beyaz yün çoraplar pek havalı olurdu doğrusu. Aynı zamanda ayakları sıcacık tutardı memleketin kar boran kışlarında. Bizim bir de yaramaz kedimiz vardı. Bir şekilde o yumağa dolanır, birbirine girmiş balıkçı ağından beter ederdi. Kurtulmak için zıpladıkça iyice iplere dolanırdı, boğulacak hale gelirdi. Babaannem buna çok kızardı. Kediyi (bana kalırsa iplerini) kurtarmak için yumağı kesmek zorunda kalırdı. Elindeki teşînin topuzunu, o kadar zahmetle eğirdiği iplerin zayi olmasına neden olan yaramaz kedinin kafasına geçirmeyi ihmal etmeden.
Rahmetli dedem, bizlere, yalan söylemenin ne kadar kötü bir haslet olduğunu anlatmak için ip yumağına dolanmış kediyi örnek gösterirdi. Kedinin ayağına ip dolanınca ondan kurtulmak için çırpınır, zıplar. Zıpladıkça da ip daha fazla dolanır. Eğer biri görmezse, o halde ölür gider, derdi. Yalancı da öyledir. Bir kimse özellikle ilk kez yalan söylediği zaman, aslında derin bir utanç duyar, yalanı ortaya çıkmasın diye yeni bir yalan söylemek zorunda hisseder kendini. Fakat nafile. Hem söylediği bütün yalanlar ortaya çıkar, hem de yalan, ipe dolanmış kedi misali bütün benliğini sarar ve eğer dışarıdan uyarıcı, babaannenizin teşîsi kadar sert bir müdahale olmazsa yalanın içinde boğulur gider, diye eklerdi. Sakın yalan söylemeyin, o yalanı örtmek için başka bir yalan söylemek zorunda kalırsınız. Sonunda yalan söylemek sizin değişmez karakteriniz olur, diye bizi uyarırdı.
Zulüm de böyledir. Zalimin en büyük korkusu zulmünün ortaya çıkması, duyulmasıdır. Hz. Ali, boşuna "bir zulmün işlenmesine engel olamıyorsanız, onu duyurun" dememiş anlayacağınız. Çünkü zulmün duyulması zalimin uykularını kaçırır. O yüzden henüz duyulmadan zulmünü gizlemek için delilleri yok eder, izleri siler, belgeleri tahrif eder ve eğer devlet başkanlığı gibi güçlü bir konumda ise tarihçilerine gerçeğin tam tersi şeyleri yazdırır. Elindeki medya gücünü kullanarak herkesin gözü önünde vuku bulan hadiseyi çarpıtır. Gücü yetiyorsa dünya kamuoyunu istediği şekilde yönlendirir. Bütün bunlar yetmezse eğer, önceki zulmünü unutturmak için yeni bir zulüm işleme gereğini duyar. Böylece ilk zulmünün utancından kurtulmak, duyulmasını engellemek için bir zulüm silsilesine imza atar. Utanç yumağına dolanır.
İsrail, tam da böyle bir durumdadır. Zulüm yumağına dolanmış haldedir. Herkesin gözü önünde bir milletin toprağını gasp etmiş, ama bunu "Filistinliler topraklarını sattılar" diye sağlıklı beslenmekten yanakları şişkin tarihçilerine söyleterek gizlemeye çalışıyor. Nitekim toprak gaspını gizlemek için Deyr Yasin katliamını yaptı, bunu terör saldırısına misilleme gibi yazdırdı uluslararası medyasına. Bu da işlediği korkunç zulmü örtmeye yetmeyince, bu sefer Lübnan'daki bir kampta perişan halde yaşamaya çalışan Filistinlileri Sabra ve Şatilla'da hunharca katletti. Bunu da yine elindeki medya gücüyle çarpıtma yoluna gitti. O da yetmeyince başka katliamlara yöneldi. Her bir katliamı bir öncekini unutturmak için gerçekleştiren bir yol izledi, izliyor. Son Gazze katliamını da Kudüs gaspını unutturmak için yapıyor nitekim.
İsrail, şu kısacık ömründe dünyanın en uzun zulüm silsilesini gerçekleştiren bir örgüttür.