Gazze'deki Şifa Hastanesi'nin yıkımından sonra ortaya çıkan görüntüler tek kelimeyle korkunç!
Cesedi toprak üzerinde kalıplaşarak kalmış bir kız çocuğunun fotoğrafı, beynimi döndürdü. Takriben 12-13 yaşlarında, bir yere gizlenmiş olsa gerek, elleriyle ayak bileklerini sımsıkı tutarken, tüm korkusu, ağzı, dişleri, gözleri ile sanki çığlık atan bir fotoğraf... 7 Ekim'den bu yana sayısız fotoğraflar gördük, dudaklarımız uçukladı, kalp krizi geçirenlerimiz oldu, kimse rahat uyuyamıyor geceleri... Ama bu fotoğraf başka! İnsan zihnini 1.yy'da yaşanmış Pompei faciasına sürüklüyor. Sanki bir yanardağ patlamış Gazze'de ve volkanik küllerle örtülmüş gibi şehir... Tüm korkusuyla, yaşadığı dehşetle yere geçmiş o kız çocuğunun yüzü, bir tablet gibi asıldı içime, içlerimize...
Bu fotoğraf, ve küçük kızın yere geçmiş yüzü beni 90'lı yıllara götürdü. Doksanlı yıllarda Levinas'ın ''yüz etiği''ni okumak, düşünmek, konuşmak akımı yaygındı. Başkasıyla karşılaşma, yüzün unutulmazlığı, başkasının yüzü üzerinden kendini düşünmeye başlayan insan, başkasının yüzü sayesinde onunla iletişime ve sorumluluğa geçen insan gibi konular zihnimde dans etmeye başladı. Biz insan denen 'şey'i, başkası olan 'şey'i yüzüyle tanırdık ancak, yüz bir tür tezahürdü... Kıymetliydi anlayacağınız...
Tasavvuf düşüncesinde de yüz'de, Cenabı Allah'ın yaratım sanatının tecelli ettiği düşünüldüğünden, yüz kıymetlidir. Hem ferdiyyet hem mahremiyet, kişiye mahsus olan, kişiyi biricik hale getiren imkandır yüz... Yüz'de sonsuzluğa açılan bir kapı görür arifler, 'yüzünü görmek', 'yüz sürmek', 'yüzünü secdeye kapamak' gibi tabirler, şeref ve izzet duygularıyla taçlandırılır.
Peki biz o 'yüz'e, 2000'li yıllarda nasıl davranıyoruz?
Gazze'de yakılarak, bombalanarak, kurşunlanarak, aç ve susuz bırakılarak öldürülen insanların yüzleri hakkında ne biliyoruz ve ne düşünüyoruz mesela? Sadece sayılar olarak geçiyor onların ölümleri, ne isimlerini, ne hikayelerini, ne yüzlerini biliyoruz...
Levinas etiğine göre; dünyayı ve insanı anlamanın, kendini fark edebilmenin ve yüz'ler üzerinden insan'lığa dair sorumluluk bilincine varabilmenin imkanı, var mıdır mesela Gazze'de? (Levinas'ın yüz üzerinden saygıyı hatta bir basamak ileride sevgiyi felsefenin bir anlam mertebesi haline getirmiş olmasına bakıp da aldanmamakta fayda var gerçi, çünkü kendisi İsrail'e inanan ve onun işlediği tüm cinayetleri olumlayan bir düşünürdü, büyük paradoks...) Lakin kendi düşüncesinden hareketle sormaya devam edelim: İsrail, bu kadar cinayetten ve sebep olduğu bu kadar insani felaketten sonra, kendi 'yüz'ünden hiç utanmayacak mıdır? Levinas'a göre, katil maktulün yüzünü asla unutmayacaktır. Katil kendi insanlığını sürekli sorgulayacak olan kişidir. Peki öyleyse, bunca vahşetten sonra İsrail ne kadar 'insan' kalabilecektir?
İsrail aynaya her baktığında, uykuya her daldığında, feci şekilde öldürdüğü çocukların yüzlerini görecektir. Huzursuzluk, tedirginlik, korku ve yalnızlık İsrail'in kaderidir. Bir gün ağlarken, acı ona cidden değdiğinde, yanında kimseyi bulamayacaktır, çünkü yanında olacak herkesi zaten tüketmiş ve yok etmiş bir nasipsizdir...
İsrail, siyonizm sayesinde, o büyük kibiri ve ırkçılığı yüzünden, o kadar çok dünyaya bağlanmıştır ki, kendisini ahiretsiz bırakacak kadar. Hani sürekli kehanetlerden, hahamlardan, tevrattan, toradan bahsediyorlar ya, nafile! Kabalizm sayesinde, tersinden sekülerliğin dibini bulmuş hatta delip geçmiş bir toprak takıntısı ve vadedilmiş topraklar söylencesi ile, dünyada bozgunculuğun elebaşısı olmuştur.
........
Batı üniversitelerinde İsrial'in Gazze'deki soykırımları üzerine süren öğrenci eylemlerini hep birlikte heyecanla takip ediyorsunuz siz de öyle değil mi? Bir insanlık çığlığı yükseliyor tüm dünyadan... Lakin üniversitelerdeki siyonist baskı ağı da boş durmuyor. Joplanan öğretim üyeleri, işlerine son verilen profesörler, istifaya zorlanan dekan ve rektörler, feci şekilde dövülen öğrenciler... Ama avaz, Gazze için devam ediyor, susturulamıyor bir türlü...
'Filistin'e destek' gösterisine katılan Atlanta'daki Emory Üniversitesi'nin Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. Noelle McAfee polis tarafından sürüklenirken, kendisinin videosunu çeken öğrencisine çok nazik bir ses tonuyla, ''lütfen bölüm başkanlığını arar mısınız'' diyordu. Ters kelepçe vurulmuş, olgun yaşta, değerli bir hocanın, 'katliam dursun'' cümlesine bile tahammül edemeyen bir siyonist baskı var üniversitelerde...
Her şeye rağmen, farklı coğrafyalardan 'katliamı durdurun' diye yükselen bu sesler, insana değer veren bir yeryüzü itirazına dönüşüyor dikkat ederseniz ve İsrail giderek şeytanlaşıyor...