Azerbaycan büyük ve değerli bir mücadeleyle Dağlık Karabağ için verdiği onurlu savaşı tarihe yazdırdı. Hepimizin dualarla eşlik ettiğimiz bu aziz mücadele, inşallah ki ismine ‘’sulh masası’’ denilen o kaygan zeminde yok edilmez. Sadece kurduğumuz bu cümle bile, hukuk ve adalet konusunda uluslararası kurumlara güvenimizin aşındığını hatta kalmadığını gösteriyor.
Niçin güvenelim ki?
6 Aralık 1994’te Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) kapsamında Dağlık Karabağ sorunun çözülmesi amacıyla kurulan Minsk Grubu ne yapmıştır bugüne kadar? Fransa, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde kurulan grup, bugüne kadar hangi sonucu aldı?
Ya 25-26 Şubat 1992’de gerçekleşen Hocalı Katliamının karşılaştığı o derin sessizlik suikastına ne demeli? İnsan Hakları İzleme Örgütü dışında hiç bir uluslararası kurumun dikkatini çekememiş bir soykırımdı bu, pervasız kötülüktü.. 7 bin nüfuslu Hocalı’da 600’ün üzerinde Azerbaycan vatandaşı feci şekilde öldürülmüştü...
Dünya dendiğinde niçin böylesine öldürücü bir sessizlik düşmektedir Azerbaycan’ın payına? Televizyon kanallarını seyrettiğinizde, gazete yorumlarını okuduğunuzda, doğalgaz ve petrol madenlerinin zenginliğini fark edersiniz, jeopolitik değerinin yüksek karşılığını, stratejik önemini anlarsınız, havayolları güzergahının kullanışlı bir kavşağı olduğunu da söylerler size bu yorumcular. Sanki Azerbaycan, Azerbaycanlılardan çok, dünyanın dengesini kuran büyük devletlerin karışması gereken bir devletmiş gibi, Azerbaycanlının derdine kulak asmadan, gıyabında hazırlanan raporları okursunuz, okursunuz, okursunuz...
Halbuki Stalin döneminde, Sovyetik enternasyonal politika ışığında en sert nüfus planlaması uygulamalarından birine tabi tutulmuştur Azerbaycan. Dağlık Karabağ nüfusu, Stalin’den itibaren Ermenileştirilmek amacıyla ve taşıma nüfusla etnik bir uyuşmazlık mıntıkası olarak kurgulanmıştır.
Aslında Azerbaycan’a karşı ve Ermenistan lehine açılmış bir ‘’sınırsız savaş’’tan söz etmek daha doğru olacaktır. Çünkü bunun içinde Hocalı örneğinde olduğu gibi; terörist faaliyetler, medya savaşı, akademik literatür savaşı, sinematografik propaganda ve mali savaşın da aynı anda verildiği ‘’sınırsız savaş’’la karşı karşıyadır Azerbaycan.
Ermenistan tıpkı İsrail gibi sınırları tamamlanmamış bir ülkedir. Bir taraftan Azerbaycan’dan, bir taraftan Türkiye’den koparıp, büyük mefkurelerle kendine mal etmeye çalıştığı topraklar henüz tamamlanmamıştır onun hezeyanlı söylemine göre. Bu yüzden sınırları tıpkı İsrail gibi sürekli genişler, sınır komşularını sürekli taciz eder. Ermenistan, algı operasyonlarıyla, siber alandaki ataklarla, vekil aktörlerle, lobi faaliyetleri ve ekonomik baskılarla, casus savaşlarıyla, siyasi baskıyla adeta hibrit savaş ortaya koymakta, kendi gücünü fersah fersah aşan bu karmaşık politikayı himayekar ülkelere yaslanarak uygulamaktadır.
Türkiye’mizin dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ı, Ermenistan tarafından uğradığı çirkin taciz karşısında hakpersetlikle, açık yüreklilik, cesaret ve mertlikle desteklemesi tüm dünyanın ezberlerini sarsmıştır. Yeryüzünde vicdanın uyanması duasıyla...