En aşağılık insanlık suçlarından biri de, başkalarının vatanını işgal edip gerçek sahiplerinin hukukunu ihlaldir.
İsrail devleti şu anda bu büyük insanlık suçunu irtikâp etmektedir.
Filistinlilerin vatanını işgal ederek, onları bütün insani haklardan mahrum şekilde baskı altında tutmakta ve çağımızın en bariz hak ihlalini sürdürmektedir.
***
Kendi vatandaşı olan, İsrail pasaportu taşıyan ve İsrail nüfusunun beşte birine tekabül eden Filistinlilere bile insan muamelesi yapmaktan kaçınmamaktadır. Onları tıpkı bir zamanlar Amerika’nın zencilere uyguladığı muameleyi reva görmektedir.
Batı Yakası ve Gazze halkına uyguladığı barbarlığı anlatmaya bile gerek yok.
Sözde uygar dünya da bu ihlalleri göre göre, bile bile İsrail devletine arka çıkmakta ve bu insanlık suçuna iştirak etmektedir.
***
AK Parti iktidarları insanlık dışı baskılara ‘devlet terörü’ diyerek; van minut çekerek İsrail’in barbarlığına gayet net tavır koymuş bu özelliğiyle de Erdoğan, ümmet nezdinde tartışmasız gönüllerin lideri olmuştur.
Ancak, Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi ve hafta içinde kabul edilen tazminat protokolü kimi çevreler tarafından Türkiye’nin geri adımı olarak değerlendirilmeye başlandı.
Baştan söyleyeyim bu anlaşma benim de içime sinmiş değil.
Lakin uluslararası ilişkileri, dönen dolapları, bölgede sahnelenen senaryoyu ve realiteyi objektif olarak göz önünde bulundurunca, anlaşmayı içimize sindiremesek de ileri bir adım olarak değerlendirmek lazım diye düşünüyorum.
***
İsrail’in tazminat ödemeyi kabul etmesini Mavi Marmara konusunda suçunu ikinci kez itiraf olarak değerlendiriyorum. Öyle ya suçsuz taraf neden tazminat ödesin ki?!
Tazminatın kabul edilmesi zaten otomatik olarak Türkiye’deki davaların da düşmesi anlamına gelir.
Lakin 5. maddede ‘Türkiye’ kaydı düşülmediği için Türkiye dışında da İsrailli sorumlular aleyhine dava açılamayacağı anlamı çıkmaktadır.
Ayrıca anlaşmada Ankara’nın yanında Kudüs zikredildiği için İsrail Kudüs’ün başkent olduğunu Türkiye’ye zımnen kabul ettirmiş yorumları yapılmaktadır.
***
Hatta sorumluluğu imzayı atan Sinirlioğlu’na yüklemek gibi imalar da yapılmaktadır. Oysa gerçek tam tersidir. Sinirlioğlu hükümetin onayı olmadan böyle bir metne imza atamaz!
Sinirlioğlu anlaşmada Kudüs’ün zikredilmesi Türkiye’nin Kudüs’ün İsrail başkenti olmasını reddeden politikasını etkilemeyeceğini ve mağdurların İsrailli sorumlular hakkında Türkiye dışında dava açabileceklerini söylese de tartışma bitmiş değil.
***
Türkiye-İsrail görüşmelerinin, mağdur taraf olan Filistinlilerle istişare halinde tamamlanmış olmasını önemsiyorum.
Bilhassa Filistin’in Kuvay-ı Milliyesi olan HAMAS’ın muvafakatiyle bu noktaya gelinmiş olmasını daha da önemli buluyorum.
Çünkü bu normalleşme, en hayati gıda maddelerinden, sağlık hizmetlerinden, elektrikten, konuttan ve benzeri imkânlardan mahrum biçimde yaşayan Gazze halkına nispeten de olsa nefes aldırmak gibi çok büyük bir kolaylık sağlamaktadır.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinin bence en önemli kazanımı ise artık İsrail, Filistinliler konusunda atacağı her adımda Türkiye’nin tepkisini hesap edecek, dolayısıyla normalleşme Filistinlilere önemli bir koruma şemsiyesi açmış olacak.
***
Pekala, bunca zulmü irtikap eden İsrail ile böylece dost mu oluyoruz?
Bence asla.
Diplomatik dostluklar her zaman gönül birlikteliği anlamına gelmez.
Efendimiz “Bizler şüphesiz birilerine güleryüz gösteririz ama aslında kalbimiz onlara lanet okumaktadır” buyurur.
Evet mağdurların hatırı için zalimlere gülümsüyor olmamız onları sevdiğimiz anlamına gelmez/gelmemelidir.
Yapılan hiçbir anlaşma İsrail’in işgal suçunu meşrulaştıramaz!
Nokta.