Türkiye'de, Batıcıların gözlerini fal taşı gibi açan 3 olaya dikkat çekelim.
Birincisi, Yahudilik adına bir ABD Dışişleri Bakanının dünyaya meydan okumasıdır.
İsrail'i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Tel Aviv'de görüştü.
Blinken, "Bugün sadece ABD Dışişleri Bakanı olarak değil, bir Yahudi olarak da buradayım" dedi.
Washington yönetimindeki Yahudi hâkimiyeti bilinmeyen bir gerçek değildir. Ama ABD gibi süper gücün en etkili makamlarında oturan birinin ağzından böylesine bir laf hiç duyulmamıştı.
Bugün 100 yaşında olan ve 1973-1977 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı yapan Henry Alfred Kissinger de Yahudi kökenlidir.
Keza Madeleine Korbel Albright, Yahudi kökenli başka bir Dışişleri Bakanıdır. (1997-2001)
Başkan Bill Clinton'ın eşi Hillary Clinton da Yahudi kökenli bir Dışişleri Bakanıdır. (2009-2013)
İkincisi, ABD'nin ve Avrupa'nın sömürgeci devletlerinin, İsrail'in Gazze katliamına rağmen bir dayanışma sergilemeleridir.
ABD ve İngiltere, uçak gemilerini gönderiyor.
ABD, Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere liderleri, "İsrail'in ortak dostları olarak birlik ve koordinasyon içinde kalacağız" mesajı yayınlıyorlar.
Avrupa başkentlerinde, Filistin'e destek gösterileri polis marifetiyle dağıtılıyor.
Batı'yı, Batılı yaşam tarzını bize medeniyet örneği olarak gösteren/dayatan malum kitle, biz "Batılı Haçlı" dedikçe bunu hafife alıyorsa; onlara bir hatırlatmada bulunalım.
ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül 2001'deki intihar saldırılarından 5 gün sonra ulusal güvenlik konusunda danışmanlarıyla Camp David'de yaptığı istişare toplantısının ardından Amerikan vatandaşlarına hitaben yaptığı konuşmada, 'Terörizme karşı bu Haçlı Seferi, bu savaş zaman alacaktır' dedi. Bu "Haçlı" çıkışını bizdeki Batıcılar hiç mesele yapmadılar...
Üçüncüsü, Türkiye'de laik/Kemalist cenahtaki İsrail destekçiliğidir. Filistin ve Arap düşmanlığı üzerinden ve etki ajanlarının kontrolünde olan büyük bir algı operasyonu var.
Öyle ki, "Hepimiz Ermeniyiz" küstahlığından sonra bir de "Hepimiz Yahudiyiz" provokasyonu ile karşı karşıyayız.
FETÖ gibi ABD'den ve Avrupa başkentlerinden medet uman, teminat alan bu güruh, eninde sonunda milletimizin pak sinesine çarpacaktır.
İsrail-Hamas savaşı ile ülkeleri ve devletleri derinden etkileyecek gelişmelerin içine yuvarlanmış bir dünya var.
Bölgeyi giderek yangın yerine çeviren savaş, bilhassa İsrail'in Gazze'deki katliamları, sadece Orta Doğu'da değil, Türkiye'nin siyasetinde de büyük sarsıntılar getirecektir.
Laik/Kemalist dayatma, İsrail vahşetinden ve o vahşete destek veren Batı başkentlerinin ihanetinden dolayı en büyük tehdit altındadır.
Tutunacakları Batı dalı kırılıyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, hemen her alanda kendi değerlerimiz inkâr edilerek Batı'nın yaşam tarzı dayatıldı.
Bu tespitin en çarpıcı örneği, ezanın Türkçeleştirilmesi, İstanbul'un fethinin sembolü Ayasofya Camii'nin müze yapılmasıdır.
Batı adına dayatma, uzun yıllar bir zulüm olarak devam etti.
Öylesine ki, Batı'nın ahlâk, kültür, yaşam tarzını reddediyorsanız; "çağdışı", "gerici", "yobaz", "bilim düşmanı" damgasını yemeniz kaçınılmaz olmuştur.
Batı'ya teslimiyet, yıllardır milletimizin önündeki en büyük bariyerdi.
Batı eleştirilemez. Din düşmanlığı olarak dayatılan laiklik eleştirilemez. Ecdadı savunamazsınız. Selçuklu, Osmanlı dediğinizde, Türkiye'deki vesayet rejiminin/statükonun ağaları tehditler savurur.
AK Parti iktidarı, Cumhur İttifakı, çok şükür kendi mana köklerimize sahip çıkma şuuru ile bir büyük diriliştir.
Bu dirilişin kıymetini bileceğiz.