Hiçbir gerekçe ile hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, İsrail ile herhangi bir Müslüman ülkeye dönük olarak işbirliği yapmamıştır, yapmayacaktır.’ Bu sözler İran Dışişleri Bakanı M.C. Zarif’in Türkiye ziyareti sırasında Davutoğlu tarafından söylendi. Nedeni ise Suriye’de Hizbullah’a silah yardımı yapıldığı gerekçesiyle bir askeri üssün bombalanması iddiasına dayanıyor.
Lazkiye’deki askeri üste bir patlama olmasının ardından önce burasının İsrail tarafından bombalandığı iddia edildi; İsrail ne doğruladı ne de yalanladı. Ardından Lübnan’dan gelen bir haber, silah nakliyatı bilgisinin Türkiye’den geldiğini bildirdi. Bu, Suriye konusunda İsrail ile İran’ın birlikte davrandığını ve ortaklığın Hizbullah ve dolaylı olarak İran karşısında işbirliği içinde faaliyet sürdürdüklerini iddia etmektir. İran dışişleri bakanı Türkiye’ye gelmişken ve ilişkileri normalleştirme arayışları sürerken, oldukça kasıtlı bir çaba sergilendiği söylenmeli.
İran ile Türkiye yeniden güven inşa etmeye uğraşırken, bu tür haberlerin etkisi ne ölçüde olur bilinmez. Ancak diplomasi masalarına konu olacağına kuşku yok. Üstelik bu tür ithamların sadece Türkiye-İran ilişkilerini değil, Türkiye-Irak ilişkilerini de olumsuz etkileyeceğini belirtmek gerekir.
Konun bir yönü
Bilindiği gibi Türkiye’nin Irak ve İran ile ilişkilerini geliştirme arayışlarının nedenlerinden birisi enerji ihtiyacı. Yumurtaların tümünü aynı sepete koymanın Türkiye açısından maliyeti çok yüksek. Bu konuda Rusya’ya oldukça bağımlı olan Türkiye’nin gerek komşu ülkelerle yapacağı anlaşmalarla gerekse yeni nükleer santrallerle bir çeşitlendirme sürecine girdiği anlaşılıyor. Doğal olarak, girişimlerinin çeşitli sabotajlara gebe olduğu söylenebilir.
İran ile enerji konusunda atılacak yeni adımların ‘Rusya’ya rağmen’ olması ihtimali, muhtemelen İran ve hatta Türkiye’de siyasi krizler anlamına gelir. Ancak esas krizler Irak ile yeni anlaşmalar söz konusu olduğunda yaşanır; zira Irak’ta enerji kaynakları konusu zaten Kürdistan ile Bağdat yönetimi arasındaki en temel anlaşmazlık konusu. Dolayısıyla her iki kesim de Türkiye ile anlaşmalar yapmayı isteyebilir, ama sorun bu kesimlerin kendi aralarındaki meseleleri ne yolla halledeceklerinde.
Türkiye hem Kürdistan yönetimi hem de Bağdat yönetimiyle, ikisini de kızdırmadan, işbirliği geliştirmek istiyorsa, bu iki tarafın uzlaşması için siyasi sorumluluk alacak demektir. Benzer durum İran için de geçerli; ‘Rusya’ya rağmen’ yeni işbirlikleri kurulacaksa, Türkiye Rusya-İran ilişkilerinde de siyasi sorumluluk almak zorunda kalabilir.
Ve diğer yönü
Tüm bu manzara içinde, Türkiye’nin gizliden İsrail ile birlikte çalıştığı iddialarına hiç ihtiyaç olmadığı söylenmeli. Bunun olası Türkiye-İsrail ilişkilerine de zarar vereceği açık.
Bununla birlikte, hiçbir gerekçeyle, hiçbir zaman İsrail ile Müslüman ülkelere karşı işbirliğinin yapılmadığını ve yapılmayacağını ileri sürmek kolay değil. Bu iki ülke zamanında epeyce ortak işler yapmışlardı, gerektiğinde yeniden yapılabilirler. Ayrıca, bir ülkenin Müslüman olması, onun Türkiye’ye karşı tehdit oluşturmaması ya da beklentilerine, çıkarlarına uygun davranması için yeterli bir neden değil. Türkiye’nin bölgedeki esas rakiplerinin Müslüman ülkelerden bazıları olduğu da hatırlatılmalı. Bu rekabetten üstün çıkmak için zaman zaman Türkiye’nin İsrail desteğini aramayacağını kimse garanti edemez.
Bugün İran ile yakınlaşma söz konusu, dolayısıyla İsrail’e olan ihtiyaç onunla gizli işbirliği yapılmaması hali. Dışişleri bakanı, tam da buna işaret etmiş olmalı; yoksa ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda Türkiye’nin seçeneklerinin daraltılmış olduğuna değil.