Uzun süredir devam eden görüşmelerin neticesinde varılan anlaşmayı önceki gün Türkiye Başbakanı ve İsrail Başbakanı eş zamanlı olarak dünyaya duyurdu. Böylece 2010’da Mavi Marmara yardım gemisine İsrail askerlerinin saldırması ve 10 Türk vatandaşını şehit etmesi üzerine kopan diplomatik ilişkilerin yeniden tesisi için zemin oluşturulmuş oldu.
Anlaşmanın bu kadar uzun sürmesinin sebebi, Türkiye’nin özür ve tazminatla yetinmeyip Gazze’ye ambargonun kaldırılmasını da şart koşmasıydı.
Mart 2013’te İsrail Başbakan’ı Netanyahu, Erdoğan’ı arayarak özür dilemiş ve tazminat konusunu da görüşebileceklerini belirtmişti.
***
2013 kritik bir yıl. İsrail’le normalleşmenin başlayabileceği o tarihten sonra bölge adeta girdaba sokuldu. Türkiye de o girdabın içine çekilmeye çalışıldı. Suriye’de DAEŞ denen bir örgüt yapılandırıldı ve onun eliyle Suriye muhalefeti adeta boğuldu.
DAEŞ’e paralel olarak, Kürt bölgesinde de PKK’nın kolu olan YPG güçlendirildi. Muhaliflerle birlikte hareket etmek gerektiğini düşünen Kürtler PYD tarafından bastırıldı.
“Seküler özgürlük savaşçısı” PYD’nin “dinci DAEŞ terörü”ne karşı mücadele ettiği yeni bir senaryo yazıldı ve oynandı.
Mısır’da seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olan Mursi Temmuz 2013’te kanlı bir darbeyle devrildi. Aynı tarihlerde Türkiye Gezi kalkışmasının sancılarını yaşıyordu. Yılın son aylarında Fethullahçı örgütün, emniyet ve yargıdaki yapılanması darbe girişiminde bulundu. 17-25 Aralık, artçılarının hala devam ettiği bir sürece soktu Türkiye’yi.
PKK Güneydoğu’da serhildan ilan etti, 7-8 Ekim Kobani kalkışması tertip edildi.
Türkiye, Suriye savaşının çilesini çekmesi yetmiyormuş gibi küresel aktörler tarafından mütemadiyen sıkıştırıldı. Adeta yedi düvele karşı mücadele vermek zorunda kaldı.
Anlaşmadan kimler rahatsız?
Mavi Marmara katliamı ve sonraki süreç İran’ın nüfuz alanını genişletmesine yaradı. İsrail’e karşı savaşarak İslam dünyasının sempatisini kazanan Hizbullah, Suriye’de katliam yapmaya başladı. İsrail’in mütemmim cüzü olan İran, Suriye’de muhalifleri değil Esed katilini destekledi. Şii milislerin yaptıkları DAEŞ’e rahmet okutacak cinstendi. Ama dünyaya sadece DAEŞ’in boğaz kesme sahneleri servis edildi.
Hizbullah ve İran birlikte, İsrail’in katlettiğinden fazla Müslümanı çok daha kısa sürede Suriye’de katletti.
Söz konusu anlaşmayı bu yakın geçmişle birlikte değerlendirmek gerek.
***
Türkiye, şehitlerinin kanını yerde bırakmamıştır. HAMAS varılan anlaşmadan memnuniyetini belirtmiştir. Özür ve tazminat, Netanyahu’ya İsrail medyasında ateş püskürülmesi için yetmiştir.
Anlaşmadan memnun olmayanlar Türkiye’de de var. Bir kesim zaten yeminli Türkiye düşmanı. Yerli İslamofobikler.
Ve tabi Haşhaşi takımı. “Güneydeki sevdikleri ülke” ile devletlerarası normal bir ilişkinin zemininin oluşmasından feci halde rahatsızlar. İşin ucunun kendilerine de dokunacağından endişeliler belli ki.
Bir de Mavi Marmara davasının doğrudan müdahili olan İHH...
İHH’nın tepkisi ve büyük resim
İHH memnuniyetsizler arasında mazereti olan tek yapı. Ancak onun da resmin büyüğünü görmesi gerekiyor.
Anlaşmanın eksikliklerini dile getirmek anlaşılır bir tepki. Ancak ihanet olarak nitelemek, yerden yere vurmak ne Gazze halkının ne Türkiye’nin ne de bölgedeki Müslüman ahalinin menfaatine.
Bu yaklaşım İHH’nın da yıpranmasına sebep olabilir.
Ablukanın kaldırılmasına gelince, bunu Türkiye’den beklemenin rasyonalitesi yok.
Bunu İHH da çok iyi biliyordur.
Ha bir de anlaşma imzalanır imzalanmaz “Kahrolsun İsrail ve yerli işbirlikçileri” sloganı atan bir kesim var ki onlara diyecek söz bulamıyorum.
Erdoğan’ın Filistin davasına olan inancına bu millet kefildir.
“Yerli işbirlikçi” diyenler, kendi karanlık ajandalarına ve kimler tarafından kullanılıyorlarsa onlara hizmet ediyorlardır.
Bu bir dostluk anlaşması da değildir. Bir menfaat anlaşmasıdır.
Türkiye’ye bu kadarını da çok görmeye kimsenin hakkı yoktur.