Yeni dönemi maksimum kullanmak isteyen, durumu kendi lehinde ortama değiştirmek isteyen İsrail’in çıkarları ve genişleme hedefleri için, coğrafyayı ortadan kaldıracak kadar ateşe verdiği açıktır.
Amerikan yönetiminin İsrail’le ittifak halinde olması ve içinde bulunduğumuz dönemin şartlarında, İsrail’in bu durumu sonuna kadar kullanacağı gözükmektedir. Bunu yaparken, bölgenin tüm devlet yapılarını tahriş etmekte. Devletler hukukunu çiğneyen zihniyetle yönetilen İsrail’in bu tutumu, coğrafyanın geleceğinde büyük savaş ihtimalini giderek ihtimal olmaktan çıkarmakta. Kaçınılmaz savaş yaklaştıkça, İsrail yönetiminin azgın politikaları coğrafyada krizleri derinleştirmekte!
G-20 zirvesi ve Trump’ın vereceği kararlar, bir bakıma anlam taşımakta. Körfez ülkeleri yönetimleri ile işi götürmeye çalışan İsrail-ABD ittifakı, gerçekten bölgedeki barışı oluşturma başlığı ile esasında ne yapmaya çalışmakta, ona odaklanalım. İçinden çıkılmaz haline getirilen bu kriz ortamı, bölge halklarının ve Müslümanların aleyhinde bir durum sunmakta. Evet, İsrail’in temel politikalarına bakıldığında, krizler İsrail’in çıkarları açısından verimli ortam pekiştirmekte. Demek ki; krizlerin savaşlara dönüşmesi, İsrail’in genişleme planları için verimli zemin anlamı taşıyor.
Bu durumda lobilerin, özellikle Amerikan kurumlarındaki etkili grupları gözardı edemeyiz! Lobi çalışmaları, ABD siyasetinin gerçeklerini oluşturmakta. Lakin Amerikan devlet aklı, tamamen lobiler tarafından satın alınmış değildir. Siyasi atraksiyonlar zaman zaman lobilerin istekleri istikametinde yön alsa da, nihai hedefte devlet aklı devreye girmektedir. Umarım ki Amerika tek güç olma kabiliyetini kaybettikçe, açılan alana hataları ile süslenmiş felaketlerin yerleşmesinin, kendisi için de nasıl bir hüsran olacağını hesaplamakta.
Bu bir gerçeklik ki; Amerika geçen yüz yılın hegemon güç olma kabiliyetini, önümüzdeki süreçte kaybedecek. Bu kaçınılmaz gerçeklik, kendine yeni ortaklar bulma istikametinde hatalara da itmekte. İsrail’in çıkarları üzerine inşa edilen yeni siyaset aklının sadece Orta Doğu coğrafyasını değil Amerika’nın tek güç olma istediği dünyayı da facialara iteklemekte. Rusya’nın bu konudaki tutumuna bakıldığında İsrail’in çalışmalarından nasibini almış gözükmekte. Yani anladığınız herkes birbirine düşmanken, İsrail lobisi düşman taraflarla ayrı ayrıyken dostane tutum içinde gözükmekte. Ve dikkat ederseniz; tarafı, hep gücü olandan yanadır. Şimdilik! Çünkü İsrail lobisi için esas olan gücün, kimin elinde olmasıdır! Yani güç kimdeyse, İsrail onunla pazarlığa hazırdır. Evet, Orta Doğu coğrafyasında devlet adına devlet barındırmak istememesinin altında yatan niyet de budur. Kendini kalıcı devlet haline getirmenin yolu, devletleri ortadan kaldırma istikametindeki hedefleri gözükmektedir.
İşte bu meşakkatli dönemde, Türkiye’nin sadece tek taraflı hareket etmemesi, çıkarlarınca bir tutumdur. Lakin bunu yaparken ilkelerden vazgeçmemesi de, Türkiye’nin esas motivasyonudur.
Çinlilerin atasözü vardır. Derler ki; “denizde büyük dalgalar gelince, dalgaya karşı koymak yerine dalganın altında saklanmak gerek.” Bu yenilgi değildir. Tekraren sağ salim denizin üzerine çıkmak için kendini koruma refleksi şarttır. Ayakta kalmak, günümüz dünya konjonktüründe akıl işidir. Dolayısı ile geleceğe odaklanarak hareket etmek, bunu yaparken asla ve asla ilkelerden vazgeçmemek şarttır. İlkeler elden giderse, ayakta kalmanın derin manası ortadan kalkar çünkü. Çünkü mesele sadece ayakta kalmak değildir. Mesele ne namına, hangi içerik için ayakta kalmaktır. İslam için, misyon için, gelecek kurgusu için ve temsil ettiğin medeniyeti dünyada geçerli kılacak hüküm için, ayakta kalma esas gaye olmalıdır. Başarı burada saklı…