Rica ediyorum Merkel’den... Artık Türkiye’ye gelmesin!” demişti.
Bunu diyen Merkel’e oy vermiş bir Alman değil...
Bunu diyen bir Türk gazeteci...
Merkel Türkiye’ye gelince “bunların” eli güçleniyormuş.
“Bunlar” dediği, Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş Cumhurbaşkanıyla, seçilmiş Başbakanı.
Merkel Türkiye’ye geldi. Hatta, gördüğü lüzum üzerine ziyaretlerini sıklaştırdı. (Son bir yıl içinde Türk yetkilileriyle 7 temas gerçekleştirmiş. Rekor!)
Merkel’in ziyaretlerini durduramayacağını anlayan gazeteci, başka bir yol denedi. Mektup
yazdı.
“Bizimle de görüşsün” dedi.
“Siz kimsiniz?”
“Türkiye Cumhuriyeti gazetecileriyiz. Merkel her gelişinde Cumhurbaşkanı’yla, Başbakan’la görüşüyor ama bizi ihmal ediyor. Bizimle de görüşsün. Ona anlatacaklarımız var.”
Merkel, bu çağrıyı da dikkate
almadı.
Muhtemelen yadırgadı.
Gazeteci yılmadı. Mesajını, bu kez, bir Alman gazetesi üzerinden gönderdi. Daha doğrusu, gazeteye röportaj vererek, çağrılarını karşılıksız bırakan Merkel’e sitemlerini yolladı.
Okuyalım: “Almanya Başbakanı Angela Merkel’e son Türkiye seyahatinden önce bir mektup yazıp muhalefetle buluşmasını istemiştim. Ama görmezden geldi. Otokratlar ve demokratlar arasındaki mücadelede,
Avrupalı liderleri Erdoğan’ı desteklerken görmek bizim için büyük bir
hayal kırıklığı.”
Gazeteci, “Merkel’den muhalefetle buluşmasını istemiştim” diyor, geç kalmış bir “tornistan” girişiminde bulunuyor ama mektubunda hiç “muhalefet” sözcüğü geçmiyordu. “Sayın Merkel, bizimle, biz gazetecilerle buluş” diyordu. Demek ki, gazeteciliği öncelikle muhalefet aracı, kendilerini de muhalefet sözcüsü sanıyor bu arkadaşlar. (Utanmadan da dünyanın gazetecilik ödüllerini alırlar, tarafsızlıktan ve editoryal bağımsızlıktan söz ederler.)
Türk gazeteciyle röportajı, Rainer Hermann diye biri yapıyor.
Röportajcının ismini yazdık, Türk gazetecinin kimliğini de açık edelim hadi...
Bu gazetecinin ismi Can Dündar.
Pensilvanya güdümlü Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmenidir. Aynı zamanda “Gezi yalancısı”dır. “Su samuru” gibi
unvanlara da sahip ama oralara
girmiyoruz...
Röportaj, Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinde yayınlanıyor.
Başlık şu: “Türkiye Erdoğan’a ait değil, Türkiye bizim memleketimiz.”
Can Dündar’la röportaj yapılır da, “yalan”lar havada uçuşmaz mı?
Söylemesi gerekli bütün yalanları söylüyor, bütün ezber tezvirleri sıralıyor; “baskı” diyor, “sansür” diyor, “üzerimizde korku bulutları var” diyor, “saldırılar” diyor, “tehditler” diyor. Geri zekalı oryantalistlerin duymaktan hoşlanacağı ne varsa söylüyor.
Bunları söylesin.
Bunları söylesin diye Cumhuriyet’e müdür yapıldı.
Bunun üzerinde durmak
istemiyorum.
Bir yalancıya, “sen yalancısın” demek abesle iştigal olur.
Kendisine şu konuda itiraz
ediyorum:
Cumhurbaşkanıyla refik ve rakip bir pozisyonda olduğunu söylüyorsun ama Türkiye artık senin memleketin değil Can Dündar...
Senin memleketin Pensilvanya...
İnsan “memleketim” dediği yere Pensilvanya’nın tapeleriyle operasyon çekmez.
İnsan memleketini satmaz.
İnsan memleketini “terör işbirlikçisi” gösterecek namussuz girişimlerin değirmenine su taşımaz.
Dolayısıyla, senin memleketin Türkiye olamaz.
Senin memleketin hem Pensilvanya, hem Almanya...
Hoca efendini hiç üzmediğin için Pensilvanya; seçilmiş meşru Cumhurbaşkanı ve seçilmiş meşru Başbakanın elini güçlendirecek politikalara karşı Merkel’den yardım istediğin için Almanya...
Memleketinin hayrını gör!