Bize, “kalıcı düşman ilan ettiği” İsrail’e son kurşunu 1973 Yom Kippur Savaşı’nda atmış Suriye’deki Baas ordusunun 4 yılda, 300 bin masum Müslümanı katlettiği bir dünyada, “dengeli diplomasi”dersleri vermeye kalkanlar var!..
İki yüzlülük vahim bir hastalıktır... Adına “küresel sistem” dediğimiz yapılanma, bu hastalığın ruhumuza bir yerinden girmesini, zamanla, yaşamın güçler mücadelesinde normal davranış yöntemimiz haline gelmesini zorluyor...
Arkasında “çıkarcılık” var...
“Çıkar” doğrultusunda atılan her adımın günümüz dünyasında “ahlaki” olması gerekmiyor. Eğer “insanlık ilkeleriniz” yaşamınıza yön veriyorsa, kapitalizm açısından “kaybedenler kulübü” aday üyesi olarak değerlendiriliyorsunuz... Nişantaşı Türkçesi’ndeki karşılığı “looser...”
Türkiye’nin Irak-Suriye hattından Mısır-Libya hattına kadar uzanan bir coğrafyada “yalnızlığından” söz edenlerin beyin kimyası böyle işliyor...
“Çıkarım varsa, 300 bin insanı öldürmüş bir neo-nazi diktatörle el sıkışabilirim, ülkesinin seçimle iş başına gelmiş bir cumhurbaşkanını hapse atıp, binlerce insanı meydanlarda katletmiş bir darbeciyle de aynı masaya oturup yemek yerim...”
Dünyada sistem yukarıdaki cümlede şekilleniyor.
Bu, aslında el birliğiyle yaratılan ve çevresine berbat kokular saçan bir bataklıktan başka bi’şey değil...
İspanya Kralı’nın eline kan bulaştı...
Mısır’ın o dönemdeki Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el-Sisi, 3 Temmuz 2013 günü darbe yaptı ve ülkenin seçimle işbaşına gelmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi tutukladı. Mısır halkının darbeye karşı direnişi tam 1 yıl 1 ay sürdü!.. “Demokrasi” talep eden silahsız sivillerden 3.700’ü öldürüldü, bugün o ülkede verilmiş 2 binden fazla idam cezasının infaz saati bekleniyor!..
Darbenin lideri el-Sisi, bir Avrupa Birliği üyesi olan İspanya’nın başkenti Madrid’de Kral 6.Felipe ve Başbakan Mariano Rahoy tarafından çok sıcak karşılandı. Zor durumdaki İspanya ekonomisinin“çıkarları” Mısır’la aralarında Luxor-Kahire hızlı tren projesinin de bulunduğu bir dizi ekonomik anlaşmanın imzalanmasını gerektiriyordu, imzaladılar. Bu arada İspanya Kralı’nın eline kan bulaştı, ne kadar yıkasa çıkar mı, hayır!..
“Solcu” Çipras ve darbeci...
Kıbrıs Rum lideri Anastasiades’i ciddiye alamıyorum, ağır alkol problemi nedeniyle sergilediği dengesiz davranışlar, bizden çok, kendisine oy vermiş kitleyi ilgilendirir. Fakat iktidara yürüyüşü, “sol kanat”siyasette ciddi dalgalanmalar yaratan Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın Lefkoşa’da General el-Sisi ile “ittifak deklarasyonu” yayınlaması, “küresel sistemin bir politikacıyı çürütme süresinin çok kısa olduğunu” gösterdi.
İktidara anti-faşist/sol programla yürüyüp, “Alman emperyalizminin” kumpasına düşmüş ülkesinin insanlarına “onurlu, özgür, başı dik, kendi ayakları üzerinde duran” bir yaşam vaad ettikten sonra, demokrasiyi rafa kaldırmış, meydanlarda insanları katletmiş bir darbeciyle “ittifak” kuracaksın!.. Nedeni? Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarını bir şekilde garanti altına alma çabası...
Rahoy ve Çipras’ın seviyesine düşmek...
Sosyalizm, “tutarlılık” ve “erdem” üzerine kütüphaneler dolusu kitabın yazılmasına neden olan bir siyasi akımdır.
Bundan böyle, Aleksis Çipras’a “tutarlı ve erdemli” bir sosyalist olarak bakabilir miyiz, hayır!..
İspanya’nın “sağcı/liberal” Başbakanı Rahoy ile Yunanistan’ın “solcu/sosyalist” Başbakanı Çipras’ı bir darbecinin kanlı elini sıkmaya yönelten “çıkarlardır...”
O tokalaşma anı ise “iki yüzlülüğün” sergilendiği andır...
Ülkemde, bazı kalem sahiplerinin Türkiye’yi yöneten kadronun neden Rahoy ve Çipras seviyesine düşmediklerini sorgulamalarını şaşkınlıkla izliyorum. Suriye’de Beşar, Mısır’da el-Sisi ile yakın temasa dayalı görüşlerini “dünyaya yön verecek stratejik deha” görünümünde sunmaları, aslında bu kalemleri, Rahoy ve Çipras ölçeğinde sıradanlığa sürüklüyor...
Zor olan bu bataklıkta temiz kalmaktır...
Bunun yolu “çıkarlarınızla vicdanınız arasındaki hesaplaşmayı” sağlıklı yapmak, başkasının elindeki kana bulaşmamaktır...
Türkiye’yi yıllardır bir bataklığın çevresinde beyaz pantolonla dolaşan bir adama benzetiyorum, paçalara çamur sıçraması tabii ki kaçınılmaz ama, hiç değilse, İspanya ve Yunanistan gibi o bataklığın içinden kurtulmak için kendisine uzatılacak bir dal parçasını beklemiyor...
Sonuçta, bu ülkenin insanları olarak başımızı yastığa iç huzuruyla koyuyoruz...