Siyasal İslam, 19. yüzyılda Müslümanların nispi gerilemesini durdurmak için ortaya çıkan önemli ekollerden biri oldu. Hedefi siyaset kurumlarını İslamileştirmek ve bu yolla Müslümanları harekete geçirmekti.
Bediüzzaman Said Nursi de kurtuluşu İslamileşmekte gören kanaat önderlerinden biriydi. Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet kurulurken siyasetin içindeydi. 2. Abdülhamid’e sert uyarılarda bulundu, savaşlara katıldı, Ruslara esir düştü, Atatürk’ü ve 1. Meclis’teki siyasileri İslami kurallara sıkı sıkıya uymaya çağırdı vs.
Said Nursi, acı tecrübeleri sonucunda Müslümanların 3 temel sorunu olduğunu tespit etti: 1) Cehalet, 2) Fakirlik (zaruret) ve 3) Bölünme (ihtilaf). Nursi’nin çözüme ulaşmak için izlediği yöntem ise tabandan tavana doğru İslamileşmekti. Bunun anlamı öncelikle Müslümanların Müslümanlaştırılmasıydı. Müslümanlar, İslam’ın en temel ilkelerine bile uymazken siyasetin İslamileşmesi ona göre sonuç vermezdi. Hatta avam İslam’dan bihaber iken İslam adına işler yapmaya başlarsa bunun varacağı yer büyük bir fitne ve çatışma olurdu.
Belki de bu nedenle Nursi, öğrencilerine siyaseti adeta yasaklamıştır. Nursi, zamanında “siyasetten ve şeytandan Allah’a sığınıyorum” bile demiştir. Şüphesiz Bediüzzaman’ın burada kastettiği siyaset, kısır ve yıkıcı çekişmelerdir, yoksa Nursi’nin Adnan Menderes’e büyük destek verdiğini, öğrencilerini de aynı şekilde yönlendirdiğini biliyoruz. Kendi ifadelerine göre Said Nursi, Menderes’i dualarına dâhil etmiştir ve onun samimi bir Müslüman olduğunu söylemiştir.
***
Bediüzzaman Said Nursi’den sonra talebeleri onun anlayışını devam ettirdiler. Bunların bir kısmı içine kapanarak, sadece imâni konulara yoğunlaşmıştır. Bazı öğrencileri ise bölgesel kalmıştır. Ulusal ve uluslararası çapta dışa açılmayı en çok başaran kol ise Fethullah Gülen grubu (Gülenciler, Hizmet veya Cemaat) olmuştur.
Nur talebeleri Menderes’ten sonra daha çok Adalet Partisi’ni desteklemişlerdir. 1980’li yıllarda ise bir grup Demirel’i, Cemaat ise Özal’ı desteklemiştir. Ancak bu destek Said Nursi’de olduğu gibi aktif siyasetten ziyade, pasif bir destek şeklinde cereyan etmiştir.
Fethullah Gülen, Said Nursi gibi tabandan tavana İslamileşmeyi hedeflemiş, bunun için eğitim ve kültür faaliyetlerine öncelik vermiştir. Diğer cemaatler İmam Hatip ve İlahiyat ağırlıklı faaliyet gösterirken Gülen, takipçilerine her alanda eğitimi hedef göstermiştir. Gülen’e göre İslamileşen taban, devlet de dâhil hayatın her alanında kendi kadrolarını yetiştirmelidir. Gülen’in ‘altın nesil’ olarak adlandırdığı bu kişiler hem alanında uzman olacaktır, hem de dindar.
Cemaat bu çabalarında başarılı olmuş ve devlette Kemalist kadrolar içinde kendisine yer açmayı başarmıştır. Bugün devlete bakıldığında sol ve Kemalist kadrolar yanında Ülkücüler ile birlikte en geniş alanı açmayı başaran hareket Cemaat olmuştur.
***
Diğer taraftan, toplumu ve devleti tepeden İslamileştirmeyi amaçlayan hareketler de 1990’lı ve 2000’li yıllarda önemli başarılara imza atmışlardır ve devletin tepesinde dindar siyasiler belirmeye başlamıştır. Dışarıdan bakıldığında bu tablonun her iki grubu da mutlu etmesi ve Siyasi İslamcı siyasiler ile tabandan tavana İslamileşmeyi savunan kadrolar arasında kuvvetli bir ittifakın doğması beklenirdi. Ne var ki birbirine zıt yöntemler yıllar içinde iki yaklaşım arasındaki rekabeti şüphelere, hatta korkulara dönüştürmüştür. Bugün yaşadığımız gerilimde bu korkuların büyük bir etkisi vardır. Belki krizden çıkışın kodları da bu korkuların giderilmesi ve taraflar arasında sağlıklı bir iletişimin kurulmasında yatmaktadır.