İlkin tezler ve kavramlar arasından bir kelime olan ''İslamfobia', İkiz Kuleler faciası sonrasında gelen korkunç hatıralarıyla dolu Irak işgaliyle cisimleşti... ABD işgalinden evvel Baba Bush bir şer ekseni çizmiş ve şer ekseni olarak belirlenen ülkelerin, barbar olduklarını ve Amerikan tipi yaşam tarzının karşıtı olarak ölümcül cezalara çarptırılmaları gerektiğini deklare etmişti... Batılı olmayan herkes korku içindeydi.
Sonuç; korkulandan, tahmin edilenden, çekinilenden çok daha ağır geldi... ABD Irak'ı yerle bir ederken, Iraklıların hayatını hiçe saydı, Iraklıların insan onurunu ezdi geçti... Ebu Gureyb gibi işkenceleriyle namlanmış bir hapishanenin içinden akla hayale gelmeyecek tecavüz ve işkence görüntülerini tüm dünyaya yaydı... Bu hem gözdağıydı, hem de cezanın ve işkencelerin, toplumsallaştırılmasıydı, çünkü hepimiz acı çekiyorduk, özellikle ırzına geçilmiş kadınların haberlerini her gece seyrederken, çengele takılmış insanları izlerken, tüm insanlık cezalandırılıyordu...
Bunu niçin bu şekilde yapıyorlar diye çok düşünüp tartıştığımızı hatırlıyorum o günlerde... Daha sonrasında, Batı'da ve Batılı gibi yaşayan Müslümanlara karşı da ayrımcılık, aşağılama, fiili saldırı, cinayet gibi mütecaviz eylemler dalga dalga yayılmaya başlayınca anlayacaktık... Anlayacaktık ki, tüm Müslümanlar, potansiyel suçluydu, tüm Doğulular, tüm Güneyliler, tüm beyaz renkli tene sahip olmayanlar, aslında şer eksenindeydi...
İkiz Kuleler faciasından sonra Müslümanlar ve İslam, nefret objesi halinde cisimleşmişti...
İslamfobia sadece bir din olarak İslam'dan nefret etmekten ibaret değil, alaşımında, ona en kötü insanlık suçlarını rahatlıkla işletebilen karanlık bir gazap var: Irkçılık...
Aydınlanma sonrasında özellikle Avrupa merkezci bakışın inşa ettiği bir kavram olarak 'barbar'; Batılılaşmamış toplumlar için kullanılıyordu. Bir indirgeme, uzaklaştırma, öteleme olduğu kadar, iğrenme ve tiksinme duygularını da içeren bu kavramsallaştırmaya zaman zaman acıma, zaman zaman kurtarma işgüzarlıkları da ekleniyordu. Söz gelimi; Rudyard Kipling'in veya Narvel'in günlüklerini okuduğunuzda, Avrupalıların gittikleri her yere medeniyet götürdüğünü zannedersiniz. 'Robenson Krizi' olarak da isimlendirilen bu tavır, ismini da aldığı ıssız adadaki Robenson ve cahil kölesi Cuma arasındaki aydınlatma hikâyesinde olduğu gibidir... Batılılar yani medeniler ile batılı olmayan yani barbarlar arasındaki bir perspektiftir bu. Bu misyon gereği; Fransızlar Afrika'yı, İngilizler Hindistan'ı, Hollandalılar Endonezya ve Malezya'yı işgal ederken, sömürgeleştirirken, aslında medeniyet götürdüklerini iddia ediyorlardı. ABD'nin Afganistan'a özgürlük, Irak'a demokrasi götürürken yüz binlerce insanı katletmesi örneğinde olduğu gibi... Barbarlardı neticeten...
1958'de Brüksel'de arz endam eden ''İnsanat Bahçeleri', Afrika'dan kopartılıp getirilen 'barbarların', hayvanat bahçelerinden esinlenerek çitlerle çevrili alanlarda sergilenmesi anlamındaydı. İnsanları, egzotik hayvanlar gibi sergilerken, kendileri ''medeni', sergiledikleri düşük ırklar ise 'barbar'dı... Bu ırkçılıktır ve elbette kötülüğün, kibrin, şımarıklığın, dik alasıdır... Şeytanidir.
Sömürgecilik olarak başlayıp, ırkçılık olarak devam edip, günümüzde nefret hastalığına dönüşmüş, özellikle bizlere 'İslamfobia' olarak dayatılan tavır ise, kötülükler silsilesinde yeni, ama aslında eski bir sayfadır ne yazık ki...
Batı düşünce dünyasının değerler sistemi, insan ve insanlık ideali çevresinde gelişir. Fakat felsefelerinde ve hukuk evrakında insanı bunca yücelten Batı ne yazık ki, o kadar ağır çifte standartlarla doldurmuştur ki hesap defterini... Artık onun değer olarak ileri sürdüğü hiçbir şeyin inandırıcılığı ve etkisi kalmamıştır. Güney Afrika'ya, Ruanda'ya, Bosna'ya, Filistin'e, Afganistan'a bakan kişi, Batılı dillerdeki 'insan' şaşaasının, aslında bir yalandan ibaret olduğunu söyleyecektir.
İnsanın, insanlık onuruyla var olma hakkını elinden alırken kimseye hesap bile vermeyen mütekebbirler, günün sonunda ruhlarını kaybetmiş birer zombiye dönüşecektir... Bugün Batı'nın yaşadığı değerler krizi, artık nefret suçlarını ve ırkçılığı çoktan aşmış, insan karşıtlığına dönüşmüştür. Ne yazık!