İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul’da yapılan zirvesi, dile getirilenlerin ötesinde bir dizi önemli konuya dikkat çekti. Suudi Arabistan’ın özellikle Suriye krizinden hareketle İran’a karşı geliştirdiği karşıtlık siyaseti, Teşkilat bünyesine taşınmış da olsa, sonuç itibarıyla açığa çıkması bakımından yararlı oldu. Türkiye, bu iki devlet arasındaki keskin rekabetin sonucunda, kazananı olmayan bir oyun ortaya çıktığı uyarısında bulundu. Uyarı, mealen bölge ülkeleri sorunlara birlikte sahip çıkmazlar ise bölge dışı ülkelerin gelip sorunları daha da büyüten müdahalelerde bulundukları şeklindeydi. Bu, İran ve Suudi Arabistan’ın “daha çoğunu” istedikleri bir durumdan ABD ve Rusya’nın “en çoğunu” alarak çıktıklarını hatırlatmak anlamına geldi.
İslam ülkelerinin birbirleri üzerinden siyaset üretmelerinin parçalanmalara ve istikrarsızlıklara büyük katkı sağladığına şüphe yok. Bu durum aynı zamanda küresel sistemin ne ekonomik ne de siyasi boyutlarında bu ülkelerin belirleyici rol alamamalarına da yol açıyor. Birbirleri ile rekabet ederken ve gayet açık biçimde vekalet savaşları sürdürürlerken, yani “yıkarken” gayet aktif rol alıyorlar. Ancak yıkılanın yerine yenisini yapma konusunda son derece etkisizler.
Etkisiz kalma
İİT ülkelerinin ne denli etkisiz olduğu, yine Türkiye tarafından dile getirildi. İstikrar sağlayıcı ya da yeniden inşacı bir rol alınamamış olmasıyla ilgili verilen örnekler de çarpıcıydı.
Türkiye cumhurbaşkanı, İİT ülkelerinin neden Kosova ve KKTC’yi hala tanımadıklarını sordu. Haklı bir soru olmakla birlikte, Filistin konusunda bile birlik gösteremeyen İslam ülkelerinin KKTC gibi bir örnekte olumlu tavır almalarını beklemek zor. Malum, Filistin’de İran ile Suudi Arabistan’ın mücadelesinden en fazla İsrail yararlanmakta.
İİT ülkelerinin Kıbrıs, Filistin ya da Kosova fark etmez; her siyasi karar aşamasında gözlerinin ucuyla büyük ekonomik ortaklarına baktıklarına şüphe yok. Ekonomik olarak bu denli asimetrik bir karşı bağımlılık içinde olunca, kendi başlarına siyasi bir pozisyon alamıyor; büyük güçlerin davranış modelini benimsiyorlar.
Sorun şu ki, İİT ülkeleri aynı büyük gücün davranış modelini benimsemiyorlar. Her biri, kendi aralarında ciddi rekabeti olan büyük güce daha fazla bakıyor. Dolayısıyla bu ülkeler, büyük güçlerin rekabet oranı ölçüsünde rakip hale geliyorlar.
Etkili olma arayışı
Zirve, terörizmle mücadelede işbirliği kararlılığına sahne oldu, ki muhtemelen buluşmanın en önemli çıktılarından biri buydu. Devletler sözlerini tutarlar mı bilinmez; ancak ortak bildiriye bakılırsa bundan böyle teröre destek verenler bu faaliyetlerinde kısıntıya gidecekler.
Terörizme desteği azaltmak, bir bakıma yasa dışı kazanç kapılarından da kısmen vazgeçmek demektir. Kaçakçılığın hemen her türüne bundan böyle fazla göz yumulmayacak ise mali bazı kayıplar söz konusu olacaktır. Bu kaybın telafisi ise bölge ülkelerinin kendi aralarında daha fazla ekonomik işbirliği yapmalarıyla sağlanabilir. Ayrıca bu, ekonominin gri alandan şeffaf alana taşınmasının en meşru yoludur.
Dolayısıyla istikrar, barış ve terörle mücadele kavramlarını aynı noktada buluşturabilecek en önemli girişim, bir zamanlar Suriye ile başlatılan Serbest Ticaret alanlarının yaratılmasıdır.
Üyelerin ekonomik ilişkilerinin ve terörle mücadele kapsamında güvenlik ilişkilerinin artması, ne AB ne de NATO’ya alternatif girişimlerdir. Bunlar AB ve NATO’yu tamamlayıcı faaliyetler olur. Bu süreci zorlayanın da Türkiye olduğu söylenebilir.