2011’in Ekim ayıydı.
Türkiye’de tahsil görmek isteyen yüzlerce Somalili genç, Mogadişu’da açılan bir irtibat bürosunun önünde müracaat için sırada bekliyordu.
Bir bomba patladı, 70 kişi öldü.
Katliamı, El-Kaide’nin Somali şubesi olarak bilinen Şebab örgütü üstlendi.
Geçen Pazar günü Mogadişu’da yapılan katliam da Şebab’ın işiymiş.
Bu saldırı da Türkiye ile alâkalı.
Hedefler arasında Kızılay görevlileri de bulunuyordu.
Somalili bir Kızılay şoförü can verdi, birçok Kızılay mensubu yaralandı.
Tesadüf mü? Olabilir.
Fakat, tam da Somali Cumhurbaşkanı ile “Somaliland” (20 yıldır Somali’den bağımsız hareket eden bölge) lideri Ankara’da bir araya gelmişken; tam da Somali’yi bölüp parçalamaya çalışan İngiltere ve ABD’nin çarkına çomak sokulurken böyle bir şeyin olması fevkalade düşündürücü!
***
Mogadişu’da “Herkesin kendi Şebab’ı var; Amerika’nın da var” diye bir şey duymuştum...
Belki gerçekten öyledir. İnşaallah öyledir. Amerika’nın da Şebab’ı vardır ve bu işi o Şebab yapmıştır inşaallah.
Niye böyle diyorum?
Çünkü bu işi İslami bir harekete yakıştıramıyorum.
Yakıştıramıyorum, ama İslami hareket olma iddiasındaki bazı hareketlerin -hiç de öyle Amerikan tezgâhına filan ihtiyaç duymadan- masum kanı akıtabildiklerini, bunda hiçbir mahzur görmediklerini, zulme zulümle karşılık vermeyi İslami saydıklarını biliyorum.
Siyasi basiretsizlikleri yüzünden emperyalistlerin değirmenine su taşıyabildiklerini de...
***
Şebab, İslam devleti kurmak amacıyla ortaya çıkmış bir örgüt. “Zalim hükümete karşı cihad” iddiasında.
Ne var ki, yukarıda mezkûr katliamlara imza atan veya bunları sahiplenen veya bunlardan berî olduğunu ilan etmeyen bir örgütün zulme karşı cihad iddiasının zerre miktar kıymeti yoktur, zira bu sakat cihad anlayışı da adı istediği kadar İslam devleti olsun yeni bir zulüm düzeninin habercisidir.
Burada kaza kurşunlarından bahsetmiyoruz. Taammüden işlenen cinayetlerden bahsediyoruz. Masum insanların kanını dökerek kuracağınız bir düzen, Rahmet Peygamberi’nin ümmetine yakışan bir düzen olamaz.
***
El-Kaide liderlerinden merhum Atiyetullah şöyle demişti:
“Tüm mücahid kardeşlerimize -Allah onlara başarı bahşetsin- Müslüman’ın kanının kutsiyetinin önem ve bilgisini vurgulamanın ve yaymanın ne derece önemli olduğunu, bunu korumak ve muhafaza etmek için bu nazarla çok büyük tedbir alma gereğini ve bu kandan ve onun gayri meşru akıtılmasından korkmak gerektiğini hatırlatırız. Müslümanların kanını, malını ve izzetini gözardı etmeye götürecek bütün yolların kapılarını kapatmalıdırlar. Savaş atmosferi, şartları, duyguları ve artan nefret, bu ve diğer bütün meselelerde Rabbimizin Şeriatına sıkıca yapışmamızı ve O’na karşı kulluğumuzun hiçbir noktasında bizi engellememelidir. Biz, Allah Azze ve Celle’nin kullarıyız ve O’nun askerleriyiz. Tüm sadakatimiz, sabrımız ve kararlılığımızla Muhammed’in (s.a.v) yolunu göstermeliyiz... İman eden bir kişinin kanının kutsiyetinin ne derece önemli olduğunu açıklamada Peygamber’in (s.a.v) hadisini zikretmek yeterlidir: ‘Bütün dünyanın yok olması, Allah katında, bir Müslüman’ın (gayri meşru şekilde) öldürülmesinden daha önemsizdir.’ Bırakın dünya yok olsun; bırakın biz yok olalım; örgütlerimiz, gruplarımız ve planlarımız yok olsun, yeter ki ellerimiz Müslüman kanını gayri meşru bir şekilde akıtmaya vasıta olmasın.”
Bu güzel sözler Somali’de maalesef yerlerde sürünüyor.