Haçlı zihniyetinin halen devam ettiğini ve İslam coğrafyasıyla hesapların tam sona ermediği hakikati, giderek daha net gözükmeye başlıyor.
Dikkat ederseniz İslam dünyasının, hangi dönemlerde birlik şansı arttıysa, o zaman dağıtıcı güç farklı görünümlerde devreye girdi. Osmanlı Devleti’nin çöküş nedenlerini teker teker gözden geçirdiğimizde, Batı’nın Osmanlı coğrafyasına, bir taraftan etnik kimlik üzerinden yeni felsefelerin sokulması, diğer taraftan Orta Doğu’nun dalgasında olan mezhep ayrılıklarının çatışmaya dönüştürülmesi planlarının da yer aldığını görmekteyiz.
Şimdi günümüz coğrafyasında tekrar aynı senaryo devreye sokulmakta.
Amerika, İran’la uğraşmak istemiyor gibi duruyor. İran; içerisinde etnik kimlik politikalarını, zamanı geldiğinde devreye sokmayı planlasa da, şimdilik İslam coğrafyasının gücünün tamamen içerideki gruplar arasında iyice tükenmesini beklemektedir. İran; bu durumu sevmiyor gibi dursa da, “bu dönem İran’ın işine yarar pozisyon alabilir” yorumunu yapmaktadır. İran da bu isteğin gerçekleşmesinde, rol üstlenmeye hevesli. ABD’yi sevdiğinden değil, oyunun bir parçası olacağını ve “arazisine alev gelmeden, yeni alev alanları oluşturmak devlet menfaatine uygundur” tezine inanıyor.
Önceki gün Suudi Arabistan’da 30 Şii Müslüman’ın idam edilmesi, gerekçesi ne olursa olsun Suudi tarafından bunun gerçekleştirilmesi, önümüzdeki dönemde ciddi ve yeni sıkıntıların başkaldırışının sinyali gibi okumamız lazım.
ABD ve tümüyle İngiliz politikalarının, bu coğrafyada dizayn ettikleri senaryolar aşağı yukarı aynı gibi. Parçalayıp hüküm sürmek, sıradan bir teoriye dönüştü artık. Şimdi gördüğümüz kadarıyla, İslam coğrafyasında arzu edilen yeni kapışma motifinin, mezhep çatışması üzerinden cereyan edeceği istikametindedir. İran, buna seve seve gitmek istiyor. Rejim değişikliği dalgasının ülkesine uğramaması için bu durum işine çok yaramakta.
Suudi’nin giderek artan İslam Medeniyeti içerisindeki tüm değerlere, kökten radikal bakmakla zaten çatışmanın özünü teşkil etme eğiliminde. İran’daki rejim değişikliği kaygısını, Suudi yönetimi de taşımakta. Mısır’daki İhvan Hareketi’nin bastırılmasındaki aktif rolü, zaten bunun ispatıdır.
İran, Şii hilali felsefesini genişletme çabasında. Bunu esasında, yeniden büyük güç olma çabası, Türkiye’nin doğal misyonuna çomak sokmak ve İslam Birliği şemsiyesini ortadan kaldırma gayreti olarak da yorumlamak lazım. Şii düşünceyi, sadece PERS Devleti’nin Fars-i zihniyetinin daima var olması için kullandığını da unutmamak lazım. Aksi takdirde bu düşüncenin, İslam’ı parçalamaya hizmet etmesini suni biçimde geliştirme gayretinde olmazdı.
Aynı fonksiyonu Suudi’nin yaptığını da biliyorsunuz. Böyle bir durumda, bu coğrafyayı kendi istediği mecraya sokmaya gayret eden ABD’nin, hiç sıkıntıya girmeden ve canlı bir enstrümanı olduğunu anlamaktayız. Rusya’nın da devrede olduğunu dikkate alırsak, İran’ın yanında Şii hattı savunacağı, hatta fitne fesadıyla Arap coğrafyasında Osmanlı sonrası konumlanan İngilizlere kafa tutmaya başlayacaktır. Buradaki dramın derinleşmesiyle ise kendisinin Kafkasya, Orta Asya ve Doğu Avrupa’daki menfaatlerini garantiye alacak gibi hesap içerisinde olduğunu da unutmamak lazım.
İngilizlerle yeniden Orta Doğu’da karşılaşmak, yeni dönemde Ruslar için bir fırsattır. Rusya; İngilizlerin kendi alanı olarak gördüğü Orta Doğu bölgesine gelmekle, kendisinin doğal hinterlandı olarak gördüğü Kafkasya, Orta Asya ve Doğu Avrupa bölgelerinde, ABD politikalarını dolaylı hizaya sokma gayretinde.
Türkiye’nin konumu ve tutumu, hayati anlam taşıyacak. Çeşitli hamlelerle, Türkiye’yi kendisine bağımlı hale getirmek isteyen, küresel patron ABD, her ne kadar da Türkiye’ye müttefik olarak baktığını söylese de, bu müttefikin fazla ileriye gitmesini arzu etmediğini, son yıllardaki gayri samimi tutumuyla gösterdi. Birileri burada kendi menfaatini gözetlerken, Türkiye’nin menfaati ise İslam coğrafyasının birliğinde ve bu coğrafyada kanın durmasındadır. Esad gibi bir katilin, iktidar ömrünün bir an önce bitmesi, buradaki kanın esas durdurucu unsurudur. Türkiye’yi içeride kendi sorunlarıyla boğuşmaya sürükleyen, buna içeride destek olanların ise kökünün kurutulması şarttır. Türkiye’nin içeride ne FETÖ ve PKK gibi hain unsurlara, ne de Rusya, İran, ABD, İngiltere ve İsrail’in sinsi oyunlarında kaybedecek zamanı yoktur.