Kabe-i şerif’in, küresel krizle birlikte tecrübe ettiğimiz zorunlu yalnızlığı, hepimizi derinden sarstı. Hac ve umre günlerinde, içten içe kaynayıp taşan bir deniz gibi görmeye alıştığımız tavaflar, hiç beklemediğimiz bir anda ortadan kalktı.
Hac, bir aynadır. Müslümanın kulluğuyla yüz yüze geldiği bir buluşmadır. Kendi kimliğine vakıf hale geldiği, adeta bir tamamlanma seromonisidir. Çıktığı bu seyahat, ruhunda yolaçtığı bir zaman tüneliyle, insanı varoluşa dair o görkemli seyire, ilk insan Hz.Adem’den, son elçi Hz.Muhammed’e (s) varan nebevi aydınlığı temaşaya yöneltir. Temaşa, yani fikrederek ve odaklanarak seyir, Kabe’deki en değerli ibadetlerdendir.
Evrensel bir buluşma ve şura imkanı olarak Hacc; ümmetin tevhid inancına dair yüksek ve soyut bilgisini, yeryüzündeki tatbikatıyla somutlaştırır, gerçekliğe kavuşturur. Her renkten, her dilden, her milletten sima, Müslüman kardeşiniz olarak, mütebessim simalarıyla önünüzden geçer, yanınızda oturur, size bir şeyler sorar, sizden su ister veya sizi oturunca sığabileceğiniz gölgelik bir yere buyur eder, hurma ikram eder, orada herkes herkese bir hediye sunmak ister. Evet izdiham da olur, zorluklar, mihnetler de olur, ama Hacc, ruhunuzu, gönlünüzü öyle yüksek ve değerli hislerle doldurur ki, sanki meleklere karışırsınız. Bir denizin içinde ufacık bir dalga gibi, döner durursunuz Kabe’i şerif’in etrafında. Yüce Allah’ın inayetiyle, yer ile gök sizin küçücük kalbinizde birleşir. Kelimelerle ifade edemeyeceğiniz güzellikteki bir ışık seli içinde yıkanır ruhunuz...
Müslümanın dünyasında Hacc; bedenle, ruhla, maddi-manevi ödemelerle gerçekleşen çok önemli bir tecrübedir. İmkanı olup da gücü yetenler, hayatlarında bir kez de olsa Hacca giderek İslam’ın şartlarını kişisel hayat hikayelerinde tamamlamak isterler. Sevgili Peygamberimiz de (s) mübarek hayatlarında bir kez Hacc’a gitmişlerdir. Hacc, Resulullah’a (s) ve sünnetine seyahattir.
Basından öğrendiğimiz kadarıyla, pandemi dolayısıyla İslam ülkelerinden temsilcilerin oluşturacağı geniş katılımlı bir komisyon kurulacağını ve Hacc organizasyonu hakkındaki kararları bu Şura’nın vereceğini okuduk. Yazar Osman Şahin’in, konuyla ilgili araştırmasını bu konuda fikir vermesi açısından değerli buluyorum. https://www.dunyabulteni.net/analiz/kabe-i-muazzama-kimin-vakfidir-munderis-vakiflarimiz-h467335.html Bir vakıf medeniyeti olan Osmanlı döneminde, Hacc organizasyonu ve idaresi, tüm İslam ülkelerinden gelen temsilcilerle birlikte icra edilirmiş, söz gelimi Sibirya’dan gelen hacılarla, Afrika’nın bağrından gelen farklı klimatif kültürlerin ihtiyaçları ayrı ayrı gözetilirmiş.
“Kabe bünyad-ı Halîl-i Azer’est
Dil nazargahı Celîl-i Ekberest”
Kabe, Hz.İbrahim’in inşa ettiği bir yapı ise de, gönüller Allah’ın nazargahıdır diyen Bu Mevlana Celaleddin Rumi beyiti, bizi yaptığımız her işte gönül rızasını arama hedefine yöneltir. Kabe taştan bir yapıdır, gönül ise hiç bir yere sığmayan yüce Allah’ın gelip sığdığı, rızası ve inayetini arayacağımız, ümit edeceğimiz, bekleyeceğimiz yerdir...
Bendeniz, Kabe-i şerif’in salgın dolayısıyla yaşadığı bu yalnızlığı, biraz da kendi aynamızdan sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Biz İslam alemi olarak acaba hangi kusurları işledik de, Rabbimiz bizi Hz.Adem’den bu yana etrafı tavaf edilen Ev’ine ırak etti... Hangi gönülleri kırdık, hangi hatırları yıktık... ABD dışında herkesi düşman gören, İslam ülkelerine sürekli kibir satan Suud yönetimi acaba hangi suçları işledi? Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de, Somali’de, Arakan’da, Doğu Türkistan’da acaba neler oluyor? Bombardıman altında anasız babasız kalmış, günlerdir yemek yememiş, dört-beş yaşlarındaki o Suriye’li küçük kızın sözleri geliyor aklıma; ‘’Ben hepinizi Allah’a söyleyeceğim’’ diyerek ağlayışı... Yemen’de açlıktan ölen çocuklar, Suriye’de yerinden yurdundan edilen garipler, işkenceler, yolsuzluklar, adaletsizlikler, hoyratlıklar, haşinlikler, kendileri zevk ü sefa içinde yüzerken halkı yoksullukla boğuşan diktatörler...
Bu nasıl İslam alemi? Hayır! Bu böyle gitmez... İslam alemi, halkta gönül rızasını arayan idarelere muhtaçtır. Ramazan Bayram’ına sayılı günlerin kaldığı şu demlerde, ümmetin hakiki bayramlara ulaşması için dualar ediyoruz. Allahım bizi Sana bağlayan tavafları, bize inayet et, bağışla ne olur!