Avrupa’daki ayrılıkçı hareketlerin, ulusal mücadelelerin izini sürmek önemli... İspanya’da başlayan yolculuğumu İngiltere’ye taşımamın nedeni de bu zaten... Merak etmeyin, ne zaman Türkiye’de Kürt sorunu açılsa, aklına ya İspanya’nın Bask bölgesi ya da Kuzey İrlanda gelenlerin izini takip edecek değilim... Benim masamın üzerindeki bilgi notlarının başlığında “İskoçya” yazıyor...
Londra’dan izlenimler
Londra’yla, puslu ve hafif yağmurlu bir havada buluşmak her zaman keyif verir... Kentin geleneksel görüntüsünü tamamlayan iklimi sanırım hemen herkeste günlük-güneşlik beklentinin dışında, böyle bir dekoru hatırlatır...
Bu başkent belki, 19’uncu yüzyılın dünya haritalarını çizen bir kent görünümünde değil ama, hepimiz biliyoruz ki, özellikle ABD ile kurmuş olduğu güçlü ve asla sarsılmayan ortaklık nedeniyle, AB’nin iki önemli başkenti Berlin ve Paris’in çok önünde etki alanlarına sahip...
Küresel ekonominin yaşamakta olduğu ağır kriz ortamından etkilenmiş durumda mı? Elbette evet... Ama yaşamakta olduğu sorunlar “ölümcül” mü, tabii ki hayır...
Londra, işini bilen, her zaman ayağını yorganına göre uzatmayı alışkanlık edinmiş bir tüccar gibi duruyor önümde... Bir yanında, özellikle sanayi sektöründe yaşadığı tıkanıklık ve bağlantısında artan işsizlik oranları, diğer yanında, dünyanın en önemli finans sektörüne sahip bir kent olarak kendisi için yarattığı geniş hareket alanları...
Bir de... İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılma kararı...
İskoçlar ne yapacak?
İskoçlar’ın 2011’de kendi parlamentoları için yapılan seçimde, İskoç Ulusal Partisi’ne iktidar vermesi önemli. İngiltere, 1706 yılında, o güne kadar bağımsız krallık olarak yaşamış İskoçya ile imzaladığı anlaşmayla kurduğu Birleşik Krallığı terk etmek zorunda kalacak mı? İşin ilginç yanı, bu kadar önemli bir sorunun Londra’da son derece soğukkanlı karşılanmış olması...
İngiltere Başbakanı David Cameron ile İskoçya lideri Alex Salmond’un Edinburgh’da imzaladıkları anlaşma, asırlardır bağımsızlık ülküsü içinde olan İskoçya için nihayet bağımsızlığın yolunu açtı. Anlaşma, 2014 yılında İskoçya’da, bağımsızlık referandumu yapılmasını, çıkacak sonuca göre de Birleşik Krallığın yeni durumunun değerlendirilmesini öngörüyor. Referandumda, 16 ve 17 yaşındaki İskoçlar da kendi kaderleri için oy kullanabilecekler.
İskoçlar ayrılırsa, Birleşik Krallık, İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda’dan ibaret bir yapıya dönüşecek, en önemli unsurlarından birini kaybetmiş olacak...
Alex Salmond, anlaşmanın imzalanması ile birlikte, referandum için kampanya döneminin de başladığını hatırlatarak, “Referandum sonucunun evet olacağına inanıyorum. İskoç tarihinde çok önemli bir günü yaşıyoruz ve bu anlaşma bizlere, barış içinde bağımsızlık kazanmamız için son 300 yılda tanınmış en büyük fırsat. Edinburgh Anlaşması, aynı zamanda bağımsız İskoçya’nın da doğuş günüdür” dedi.
İngiltere Başbakanı David Cameron da, “Bizler, İskoçya’nın Birleşik Krallık içinde daha iyi olacağına, Birleşik Krallığın da İskoçya ile daha güçlü olacağına inanıyoruz. Ama son söz İskoç dostlarımızındır” diye konuştu.
Hepsi bu...
İş nereye varır?
Belli ki, İskoçlar Kuzey Denizi’ndeki zengin petrol ve doğalgaz yataklarına çok güveniyorlar, oradan gelecek gelirin bağımsızlıklarını da ayakta tutacağına inanıyorlar. 5 milyon nüfusa sahip İskoçya’da kişi başına gelir yaklaşık 27 bin dolar düzeyinde, 53 milyon nüfuslu İngiltere’de ise 51 bin dolar... “Ada”nın kuzeyindeki İskoçlar, bir İngiliz’in yaşam kalitesinin ancak yarısına ulaşabiliyorlar.
Londra’daki tartışmalara dönüp bakıyorum. İngilizler, İskoçlar’ın ayrılma kararının büyük hata olacağını, İngiltere’nin kontrolünden çıkmaya çalışırken, bu kez Avrupa Birliği üyeliği nedeniyle Brüksel’deki bürokratların kontrolüne gireceğine ve Kuzey Denizi’ndeki petrol ve doğal yataklarıyla zengin balıkçılık bölgelerini AB ortaklarıyla paylaşmak zorunda kalacağını savunuyorlar. Norveç halkı biliyorsunuz, bu nedenlerden her referandumda “AB’ye hayır” diyor...
Sonuç: İskoçya 2014 yılında ayrılabilir...Eski James Bond Sean Connery bundan çok mutlu olabilir, Mel Gibson, “Braveheart” filminde çizdiği karakterin bu işleri tetiklediğini düşünebilir, Londra ise kendi yolunda bilinen yapısıyla yaşayıp gider...