Kuşkusuz iyi bir milli takımımız var. Ama, Avrupa Futbol Şampiyonası’na gitme hakkını kazanmasına rağmen; henüz tam pişmemiş, çiğ tarafları var.
Son İzlanda maçında, bir beraberlik yetiyor diye; kendisine hedef belirlediği futbol stratejisi kötü ve risklerle doluydu. Üstelik rakibi de iyi gününde değildi ve yenilgiye açık bir futbolu vardı. Bunu gerektiği kadar kullanamadık. Yenseydik, finallere “Lider” gitme şansımız sürecekti. Daha azıyla yetindik.
Çaresiz-moralsiz-hedefsiz geçen yıllardan sonra; Avrupa Şampiyonası’na katılma hakkını elde etmemiz, ihtiyacımız olan “Kendimize güvenme” duygusunu aşılayacaktır. Bu önemli bir kazanım. Ama yetmez!
***
Şu anki milli takımımızın en önemli özelliği, savunma kurgusundaki üstün başarısıdır. Bu konuda çok yetenekli oyunculara sahibiz. Ama sadece savunmayla, hedef başarıyı yakalamak mümkün değil.
Orta sahamız yeterli sayılabilir. Ama forvette; hem hem sayı, hem de kalite sorunumz var. Burak Yılmaz, tek başına şampiyonayı sırtlayamaz. Cenk Tosun, bir türlü rayına tam oturamıyor.
Cengiz Ünder, garip bir egoist tavır içinde... Etrafında çok uygun şartlarda takım arkadaşları olduğu halde; pas vermek yerine, çapsız şut atışlarına girişti... Üstelik hepsi de isabetten yoksun, cılız şutlardı. Fiziki güçten de düştüğü gözleniyor.
***
Milan forması giyen Hakan Çalhanoğlu’nun canı istediği zaman futbol oynama lüksüne sahip olmadığı hatırlatılmalı...
Sadece duran toplardaki becerisiyle yetinmesi, kabul edilemez. Türk milli takımından çok, Milan’daki performansını dert edindiği için; sakatlık riskinden fazlasıyla ürküyor ve bu yüzden pasifize oynuyor. Maç içinde, sığınma noktalarına kaçması önlenmeli...
Finallere katılmayı başardık diye, bundan sonraki hedefleri ciddiye almamak olmaz...
İşimiz bitmedi yeni başlıyor. Herkesi ciddiyete davet ediyorum.