Türkleri, aynı coğrafyada yaşadıkları diğer halklardan, özellikle Arap ulusundan ayıran en önemli özellik, bir soruyla başlar: Doğu halkları, başlarına bir felaket geldiğinde “bize bunu hangi gizli güç yaptı” sorusuyla karşılarlar, Türkler, “biz nerede hata yaptık” sorusuyla konuyu göğüslerler. Bunun, diğer halkların Türkler’den daha az zeki veya daha az donanımlı olmasıyla hiç ilgisi yoktur. Anadolu coğrafyasının insanları, insanlığın bugününe de damgasını vuran “sömürgecilik dönemini” bir imparatorluğun bayrağı altında geçirmişlerdir, bugünkü cumhuriyetleri de vatan, sömürgeci güçlerin postalı altındayken verilen bir “kurtuluş savaşı” sonrasında kurulmuştur. Sömürgecilik yaşayan topraklarda insanlar, “dış güçlerin yarattığı komploları” konuşmakta haklıdırlar, çünkü geçmiş kuşakları bunları yaşamıştır.
Komplo teorisi, çıkmazdır...
Komplo Teorisi, adı üzerinde, yaşanılan bir gelişmenin perde arkasında olduğu varsayılan bazı güçlerin çevrelediği bir kavramdır, beyin fırtınaları yaratmak için faydalı bir sistematik olarak değerlendirilebilir, ama, yaşam, gerçekler üzerinden sürer. Eğer karşılaştığınız her sorunu, varlığını tam olarak kanıtlayamadığınız, bir takım güçler marifetiyle açıklamaya çalışırsanız,“sosyal paranoya”ya benzin dökmüş, üzerinde konuştuğunuz sorunun çözümünde de gerçek rotayı bulmakta büyük zorluk yaratmış olursunuz.
Komplo Teorisi, bu nedenle, esas olarak, kapalı, anti-demokratik, medyası özgür olmayan, gerçek bilgiye ulaşmakta ciddi engeller yaşayan toplumlarda serpilir, şeffaf ve demokratik zeminli toplumlar ise, onu bir senaryo zemini olarak kullanır ama mutlaka, gerçek bilgiye ulaşır.
IŞİD önemli örnek...
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)’in yükselişi sonrasında ortaya atılan iddialar ile yaşanılanlar buna çok net bir örnektir. IŞİD ile birlikte geliştirilen komplo teorilerine bir bakalım.
1.Araplar, bu örgütün önce, ABD tarafından kurulduğunu, işin içinde haliyle İsrail’in de olduğunu düşündüler. Amaç, Suriye ve Irak’ta sekter bir hareket eliyle gelişmeleri kontrol olarak değerlendirildi, bu arada, örgütün barbarlığının İslam için kara propaganda olarak hedeflendiği savunuldu.
2.Örgütün Suriye diktatör Esed-Tahran hattında tezgahlandığı, amacın Sünni hareketi bölmek, özellikle Suriye muhalefetini yok etmek olduğu savunuldu.
3.IŞİD’in Suudi Arabistan-Katar’da tezgahlandığı, Türkiye’nin de buna yardım ettiği ileri sürüldü.
Bugün yaşanılan “gerçek” bu üç komplo teorisinin de çöktüğünü göstermektedir. ABD IŞİD’e karşı büyük bir harekata hazırlanıyor, Esed ve Nuri el-Maliki’nin orduları bu örgütle savaşıyor, her iki cephede de İranlı subaylar görev yapıyor, Suudi Arabistan başta, Körfez ülkeleri “terör örgütü” olarak ilan ettikleri bu örgüte karşı Amerikan Hazine Bakanlığı ile “terör gruplarını finanse eden kişiler” hakkında işbirliği yapıyor, Türkiye ise, örgütün elindeki 49 rehinesini kurtarmaya çalışıyor.
Zaten, örgütün gerçek doğuş kaynakları tam olarak tespit edilebilseydi, yukarıdaki birbiriyle asla bağdaşmayan üç ayrı komplo teorisi de aynı zaman diliminde üretilemezdi.
Gerçek nerede...
İslam’ın bir “vicdan” ve “hoşgörü” dini olduğu gerçeğini yerle bir eden bir örgütle karşı karşıyayız ve bu durum, Pentagon’dan çok, tüm Müslümanları ilgilendiriyor. Gerçekçi soru, Amerikan+İngiliz ittifakının bu örgüte karşı ne yapacağı değil, tüm İslam aleminin ne tür bir önlem alacağıdır!..
IŞİD, 1960’lı yıllardan bu yana, Arap alemine hakim olmuş diktatörlüklerin doğal ürünü olarak karşımızda duruyor. Suriye ve Irak’tan Mısır, Libya ve Cezayir’e ulaşan geniş coğrafyada yaşanılmış diktatörlükler, yalnız “diktatoryal laiklik” adına Müslümanları değil, bu coğrafyanın tüm liberal, solcu, demokrasi yanlısı kesimlerini de budadılar.
Karşımızdaki sonuç, IŞİD’dir... O, bu coğrafyadaki özgürlükçü dip dalgayı görmeyen, engellemeye çalışan egemenlerin karşısına, yarattıkları cehennemin sembolü olarak çıktı.
Onun varlık nedenini anlamamız için “bir takım gizli güçlerin” yer aldığı komplo teorilerine değil, bu bölgenin yakın tarihine yönelmemiz gerekiyor.
Orada, kendi oligarşik dar çevreleri hariç tüm insanlara siyasal kölelik vaad eden diktatörleri ve özgürlükleri için mücadele eden Müslümanları, sosyalistleri, liberalleri, demokrasi yanlılarını göreceksiniz... Bir de, enerji dengeleri nedeniyle bu özgürlükçü insanları yalnız bırakan “küresel güçleri...”
Şimdi, üç-beş roket atarak sorunu çözeceklerini sanıyorlar, geçiniz...